Herkes üslubuna dikkat etsin | Saadet Partisi
 
   

Herkes üslubuna dikkat etsin

03.6.2020

Herkes üslubuna dikkat etsin

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum…

Yalnız ülkemizin değil tüm dünyanın yeniden şekillendiği günleri yaşıyoruz.

Her gün değişen  kimi aynı gün unutulan kimi ancak ertesi güne sarkan gündemlerden sonra bugün hem ülkemizin  hem de dünyanın büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu ve bunun dik bir dağdan kopan çığ gibi hızla önüne gelen her şeyi yuttuğunu görmekteyiz.

Bu tehlikenin adı koranavirüs…

Öncelikle bu süreç dolayısı ile hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Allah’tan rahmet, hasta olanlara acil şifalar diliyorum.

Henüz virüs bulaşmamış vatandaşlarımıza da tedbirlere uyarak hastalığa yakalanmamalarını; bu yolla kendilerini korudukları gibi toplumu da koruyacaklarını hatırlatmak isterim.

Hızlı test hızlı izolasyon

Bunun için zamanımız var mıydı? Evet

Bu zamanı iyi kullanabildik mi? Hayır

İnsanlık şimdi küresel bir krizle karşı karşıya. Belki de neslimizin en büyük krizi yaşıyoruz.

 İnsanların ve hükümetlerin önümüzdeki birkaç hafta içinde alacağı kararlar, muhtemelen gelecek yıllar için dünyayı şekillendirecek.

Sadece sağlık sistemlerimizi değil ekonomimizi, politikamızı ve kültürümüzü de yeniden şekillendirecek bir sürecin içindeyiz.

Tedirgin edici bir süreç yaşıyoruz hiç kuşkusuz ;

Normalde uzun vadede planlanan ve geniş bir perspektifte değerlendirilen kararlar, bu süreçlerde çok kısa bir sürede acilen alınmak zorunda kalınır. Bu alınan kararlar çoğu zaman olgunlaşmamıştır ve ciddi riskler alınarak devreye sokulur;

 çünkü süreç içinde herhangi bir şey yapmak, hiçbir şey yapmama riskinden daha büyük değildir.

Bütün ülkeler, bu süreç içinde hızlı karar verip, olgunlaşma sürecini beklemeden, sürece müdahale etme sorumluluklarını bir şekilde yerine getirmeleri gerekir.

Normal şartlarda bu sorumluluğu yerine getirirken başka bir konu için enerji harcanması, toplumun katagorize edilmesi, sosyolojik ve psikolojik travmaya neden olacak fikirlerin ortaya atılması daha  büyük riskleri beraberinde getirecektir.

Süreci, yoğun bakımda yatan hasta gibi düşünebiliriz; yoğun bakımda yatan hastanın tedavi olmak dışında bir gündeminin olmaması gerekir, olamaz da; ama gelin görün ki durum bizde böyle değil maalesef…

Bize göre koronavirüs tehlikesi kadar önemli sorun milletimizin her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi içinde yaşadığı bölünmüşlüktür.

Şunu açıkça itiraf etmemiz lazım, şu anda milletimizin yarısı diğer yarısına maalesef yaşam hakkı bile tanımak istemiyor.

En basit görüş ayrılıklarının bile hainlikle yaftalandığı bir ortam ülkemiz için en az kovid-19 kadar tehlikelidir.

Günümüzün tartışılan konuları;

Yardımların kim tarafından toplanacağı, şehir hastanesinin yolunun kim tarafından yapılacağı, toplu taşıma araçlarına kaç kişinin bindiği, maskelerin bedavamı para ile mi dağıtılacağı, sokağa çıkma yasağı isteyenler iç savaş istiyor tartışmaları…

Bu yersiz ve gereksiz tartışmalarda iktidarı desteklersen, yerlisin, millisin, kutsal yolun yolcusunun.

Yalnız bu destekleme de kayıtsız ve şartsız olacak, sorgusuz ve sualsiz olacak, şeksiz ve şüphesiz olacak.

En küçük bir eleştiri bile yerliliğine, milliliğine, kutsal yolun yolcusu olmana mani olacaktır.

Eğer hasbelkader muhalif olursan, hatta bırakın muhalif olmayı, şöyle yapılsa daha iyi olmaz mı diye alternatif bir görüş ortaya koyarsan anında hain olursun, fetöcü olursun, dış güçlerin borazanı olursun.

İşin garip tarafı yerli olmanın, milli olmanın, kutsal yolcu olmanın devam edebilmesi için son derece uyanık ve çevik olmak gerekiyor.

Zira bir gün belediyelerin yardım kampanyası yapmasını eleştireceksin ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanı yardım kampanyası başlatınca attığın twittleri apar topar sileceksin.

Yani demem o ki, yerli olmak, milli olmak, kutsal yolun yolcusu olmak öyle kolay bir şey değil. Hareketli olacaksın, çevik olacaksın. Dalgınlık gösterir, boş bulunur dün söylediğini bu gün tekrar edersen yanarsın, bitersin, bir anda hain olursun.

Düşünsenize Kanal İstanbul ihalesini destekler, Ulaştırma Bakanı’nın ihalenin hemen akabinde görevden alındığını kaçırırsan,

Cuma namazının yasaklanmasını savunur Beştepe’de Cuma namazı kılındığını atlarsan hapı yuttun.

Her sabah kalktığında dünkü hafızanı, değerlerini, görüşlerini, politikalarını unutup, o günkü değerleri, görüşleri, politikaları ezberlemek gerekiyor.

Maalesef manzara bu. 

Başkanlık sistemi ile yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunan iktidara bu sözünü hatırlattığınız anda hain oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar…

Bugün hayatımızın neredeyse tamamına hakim olan ‘algılar’ yerine ‘gerçekler’ üzerinden açıklamalarıma devam edeceğim.

Algılar, gerçekler… Neden bu iki kavramı kulandım?

Şu anda siyasete maalesef gerçekler yerine algılar hakim olmuş durumda. İktidar gerçeği ortaya sermek yerine millette kendi lehine algı oluşturmanın peşinde.

Bunu basit bir örnekle anlaşılır kılmak istersek başlatılan yardım kampanyasını söyleyebiliriz. 

Sayın Cumhurbaşkanı ‘’devlet içinde devlet olmaz’’ dedi  ve ‘’biz bize yeteriz’’ kampanyası ile ülkemizde ihtiyaç sahibi insanların sıkıntılarını giderme gayretine girdi.

Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı ve Ak parti  yöneticileri bizim hiçbir yardıma ihtiyacımız yok hatta başka ülkelere dahi yardım etme gücüne sahibiz.

Bu husus doğru mu, kısmen doğru, başka ülkelere sağlık yardımında bulunuyoruz. Bunun için kendilerini tebrik ediyoruz.

Dünya’da bizim dışımızdaki birçok ülke vatandaşını rahatlatmak için ekonomik paketler açıklarken bizim hükümetimiz ise vatandaşlarımızı rahatlatmak için ‘yardım kampanyası’ başlattı;

Bunun sebebi 18 yıl boyunca takip edilen tüketime ve faize dayalı politikalardır…

Algı yöntemi ile halkımızdan gerçekler saklanmaktadır.

Peki gerçekler nedir ?

Hazine bu yıl 130 milyar faiz ödemesi yapacak. Sadece faiz ödemesini finanse etmek için yaklaşık 13 milyar kez Korona yazıp 8119’a mesaj göndermek gerekiyor.

Kamunun net borcu 693,1 milyar lira. Bu borcu ödeyebilmek için 69 milyar kez korona yazıp 8119’a mesaj göndermek gerekiyor.

Bugün hiç faiz ödemesi yapılmasa bile bütçe açığı 24 milyar lira. Bütçe açığını kapatmak için 2,4 milyar kez korona yazıp 8119’a göndermek gerekiyor.

Sadece makam araçlarının kirasını karşılamak için 56 milyon kez korona yazıp 8119’a göndermek gerekiyor.

Yaptığınız yardım kampanyası için, başka ülkelere yapılan yardımlar için biz sizi tebrik edelim, ama 18 yılda ülkeyi bu hale getirdiğiniz için sizde milletimizden özür dileyin.

Bunlar hep algıyla ilgili, kendimize destekçi ararken gerçeklerin sadece bir kısmını göstererek algıyı yönetmektir.

Gerçeğin tümünü söylememek ile yalan söylemek arasında bize göre hiçbir fark yok.

Ondan dolayı biz algıya değil gerçeğe odaklanıyor, çalışmalarımızı da bu doğrultuda sürdürüyoruz.

Süreç topyekün mücadeleyi gerektiriyor; kimsenin kenarda oturmaya hakkı yok. Bize düşen tüm teşkilatlarımızla bu mücadeleye destek vermektir.

Sadece, yorgunluğu gözlerinden okunan sağlık bakanın ve sağlık çalışanlarının yada hasta olanların problemi değil bu; hepimizin problemi.

 Süreç içinde yalnız Sağlık Bakanlığı değil, diğer bakanlıklarında kendi alanları ile ilgili çalışmaları acilen yapmaları gerekmektedir. Oturduğu yerden yardımı kim, nasıl toplar genelgeleri çıkarmakla olmaz, düzelmez bu işler, uyarıyoruz …

 kenarda beklemeye kimsenin hakkı yok bu süreçte; ne yapacaksak beraber yapacağız, ne olacaksa hepimize olacak …

Bunun yanında daha önce de belirttiğimiz, bir kısmına karşılık bulduğumuz bazı başlıkları yinelemek isterim;

  • Karantina tedbirlerinin daha sıkı bir şekilde başka hesaplar yapılmadan bir an önce alınması gerekmektedir; Alınan 65 yaş üstü ve 20 yaş altı kategorileri, asıl aktif gruplar değiller. Çalışmak durumunda kalan, hayatın içinde aktif rol oynayan aralık 20 ile 65 yaş aralığında olan gruptur.
  • Sağlık personelinin daha iyi korunması, şartlarının iyileştirilmesi, sadece kendilerine değil ailelerine de destek olunması gerekmektedir,
  • Kredi paketleri dışında sürece ekonomik katkıda bulunulması şarttır,
  • Faturaları online ödeme yada ötelemeyi öngören değil; sürecin mağdur ettiği kimselerin tespit edilerek faturalarının bu süreç içinde karşılanması gerekmektedir,
  • Koronaya yakalanmış kişilerin ailelerine yardım edilmeli,
  • Koronadan dolayı vefat eden muhtaç durumdaki ailelere yardım edilmeli,
  • Devletin tüm kademelerinin yerel bazda ortak çalışmasına katkı sunacak bir koordinasyon çatısı oluşturulmalı; bu, hem sürecin atlatılmasında hem de sonrasında yaraların sarılmasına katkı sağlayacaktır,
  • Şimdiye kadar neden böyle bir sağlık politikası öngörülmediği; aşı yapmak, geliştirmek yerine dışa bağımlı aşı ve ilaç politikasının güdüldüğü sorgulanmalıdır,
  • Tıpkı bu süreçte önü açılan yerli sağlık cihazı üretimi gibi başta aşı olmak üzere ilaç ve geleneksel tıp ve modern tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinin de ilkesel bir yaklaşım olarak kalıcı devlet politikası haline getirilmesi gerekmektedir,
  • Dünya üzerinde en zengin bitki florasına sahip ülkelerden biri olmamıza rağmen bu doğayı istenilen düzeyde kullanamamaktayız. Birkaç tv yada sosyal medya paylaşımı dışında bu zengin bitki örtüsünden bi haber bir toplumuz. Atalarımızın kullandığı birçok yöntem ve bitki özü artık kullanılmamakta. Toplumda bu konuda spekülatif, yanlış bilgi de çok. Bu ve benzer nedenlerden ötürü Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının ortaklaşa yürütecekleri projelerle tıbbi aromatik bitkiler ve bu zengin doğa, toplumumuza şifa olarak geri kazandırılmalıdır. Bunla ilgili acilen bir enstitü kurulmalıdır,
  • Örgün eğitime devam edilemeyen şu günlerde öğrenci harçları da geri ödenmelidir,
  • Uzaktan eğitim yöntemi ile; özellikle ihtiyaç duyulan alanlarda (yazılım gibi) gelişim sağlanması için çaba harcanmalıdır,
  • Nüfusun büyük çoğunluğu kentlerde yaşamak durumunda kalıyor; (örneğin nüfusun Ankara’nın %86’sı kent merkezinde (metropol ilçelerde) yaşamakta. Bu dünya ortalamasının çok çok üstünde. Diğer illerimizde benzer durumda) Bunun nedenleri ve çözüm önerileri ortaya konulmalı
  • Böyle olmasaydı belki de bu kadar sert yaptırımlar, kent içi karantinalar konuşulmuyor olacaktı.
  • Tarım faaliyetleri daha aktif bir şekilde devam ediyor olurdu,
  • Daha yeşil daha ferah bir yaşantı içinde yaşanırdı,
  • Gerek var mıydı sahi temiz hava özlemi çekmeye; havası, doğası güzel ülkemde. Gerek var mıydı insanları apartmanlara tıkmaya,

Belli ki bu durumu da tekrar gözden geçirmenizin vakti geldi, hatta geçiyor.!!!

  • Sağlık kurulu gibi Ekonomi kurulu da derhal oluşturulmalıdır. Bu sürecin olduğu kadar süreç sonrası da sadece ülkemizi değil, dünyayı bekleyen büyük kriz ve yeni gelişmeler gündemde.

Özellikle sağlık kurulunun ortaya koymuş olduğu  ilkelere, kurallara tüm teşkilatlarımızla elimizden geldiğince katkı sunmaya gayret gösteriyoruz.

Bu süreci atlatana kadar lütfen evde kalın.

İnşallah, bu süreci, daha fazla uzamadan, daha fazla kayıp vermeden atlatarak bir an önce normal hayatımıza dönebiliriz.

Değerli arkadaşlar…

Bu süreçte Toplumu Kutuplaştırmaktan hepimizin kaçınması gerekmektedir.

Siyasal Partiler birbirlerinin düşmanı değil rakibidirler. Hepimiz daha iyinin, daha güzelin mücadelesini vermeliyiz.

Bu doğrultuda diyoruz ki;

  • Herkes üslubuna dikkat etsin.
  • Birbirimizi suçlamak, yaftalamak yerine, korona ile mücadele önerilerimizi  anlatalım.
  • Bu ülke için, bu millet için yapacaklarımızı anlatalım.
  • Öfkeyle, nefretle değil sağduyu ve nezaketle hareket edelim.

Başta da söyledim, bu ülke için en büyük tehlike kutuplaşmadır. Oy devşirmek için toplumu germek, siyaseti savaş gibi göstermek, milli-gayri milli gibi tanımlara girmek bu millete yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Yürünecek çok yol, yenilmesi gereken tehlikeli bir salgın var önümüzde;

 ne yol yalnız yürünür, ne de salgın tek başına atlatılır.

Biz bize ancak hepimiz bir olursak yeteriz …