
Ülkenin Bekası İçin, Doğruya Yanlış Yanlışa Doğru Denilmemelidir
03.6.2020
Ülkenin Bekası İçin, Doğruya Yanlış Yanlışa Doğru Denilmemelidir
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, Haftalık Basın Toplantısı’nda gündemi değerlendirdi.
MUHARREM AYI
Kıymetli basın mensupları…
Hicri yıl olarak muharrem ayının içerisindeyiz.
Bu ayın inancımızda, tarihimizde önemli bir yeri vardır. Çünkü bu ayda Hz. Hüseyin haksızlığa başkaldırmış, kendisine inanan bir avuç insanla acımasız bir şekilde katledilmiştir.
Bu sebeple Muharrem demek; haksızlık karşısında boyun eğmemek, Hak bildiğimiz yolda tavizsiz bir şekilde yürümek demektir.
Maalesef bugün İslam coğrafyası Kerbela’ya dönmüştür. Binlerce masum insanın kanı akıtılmaktadır.
Şunu unutmamalıyız ki; zulüm asla ebedi olamaz. Kötülük de, zulüm de muhakkak hüsrana uğrayacaktır.
Bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da zalimler, kan dökücüler hiçbir zaman hayırla anılmayacaktır.
11 EYLÜL’DEN BUGÜNE
Bugün 11 Eylül, İslam dünyasını Kerbela’ya döndüren önemli milatlardan birisi de 11 Eylül olaylarıdır.
11 Eylül 2001’de ABD’de, ikiz kuleler saldırıya uğramış, bunun neticesinde saldırı daha tam manası ile tetkik edilmeden Müslümanlara mal edilmiş, böylece ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerine zemin hazırlanmıştır.
Dönemin ABD Başkanı tarafından; Haçlı Seferi başlatılmıştır.
Daha vahimi ise, o dönem iktidara yeni gelen AK Parti, bu işgal sürecine tam destek vermiş, hatta işgalci ABD askerleri için dua bile edilmiştir.
Bu süreçte Ortadoğu kan gölüne çevrilmiş, işgaller ve iç savaşlar adeta olağanlaşmış, kan ve gözyaşı her beldeyi kaplamıştır.
Bu kargaşanın en net hissedildiği yerlerden birisi de Suriye olmuştur.
Buna bilahare Filistin, Libya, Yemen ve şimdi bir de Keşmir eklenmiştir.
SURİYE GÜVENLİ BÖLGE TARTIŞMALARI
Suriye’de şimdi, Güvenli Bölge çalışmaları devam ediyor.
Televizyon ekranlarında hep beraber izledik, ABD askerleri ile bizim askerlerimiz beraber devriye geziyor.
Ne yazık ki şehit kanları ile sulanmış bayrağımız ile işgallerin ve katliamların simgesi haline gelen ABD bayrağı yan yana geliyor.
Bu görüntü bize merhum Necip Fazıl’ın şu dizelerini hatırlattı;
Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Çok açık ve net olarak belirtmek istiyorum ki; ABD’nin olduğu hiç bir yer ne güvenlidir ne de huzurludur.
Bu bölgenin sorunlarını ABD veya başka bir emperyal güç değil ancak bölgenin asli unsurları çözebilir.
Oluşturulan güç yeni bir Çekiç Güç’tür. Hedef bellidir, ABD işgali altında bölünmüş bir Suriye oluşturmak. Tecrübe edilen şey tecrübe edilmez.
Büyük İsrail’e zemin hazırlamak için Amerikan’ın gösterdiği bir çaba açıkça ortadır.
ABD’mi İsrail’i yönetiyor yoksa İsrail’mi ABD’yi yönetiyor bu sorulabilir.
Ama Netenyahu’nun son hamleleri Büyük İsrail hedefi önündeki engelleri kaldırmaktır.
Sanki babalarının malı gibi Trump’ta bu hamlelere destek vermiştir. Golan tepeleri hibe edilmiştir, Gazze’de ki zulüm devam etmektedir.
Son olarak da Filistinlilere terk edilmiş olan Batı Şeriayı işgal edeceğini Netenyahu deklare etmiştir.
Sn. Cumhurbaşkanı aldatıldığımızı itiraf ediyor, kendisi de artık anladı ki; ABD ile aynı çuvala girilmez.
Millet kandırılmaktan bıktı ama maalesef bu arkadaşlarımız kandırılmaktan kurtulamadı.
12 EYLÜL DARBESİNİN BİLANÇOSU
İçinde bulunduğumuz önemli bir başka gün ise, 12 Eylül askeri darbesinin 39. yıl dönümüdür.
12 Eylül askeri darbesi ile alakalı burada bazı hususlara değinmek istiyorum.
Demokrasimize vurulmuş bu ağır darbe, ne yazık ki onlarca insanın hayatını karartmıştır.
Darbe neticesinde;
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 49’u idam edildi.
O dönemin muktedirleri tarafsızlıklarını tescil basında, “bir sağdan bir soldan astık” demişlerdi.
Anayasayı ve hukuki kuralları istedikleri gibi değiştirip, kullanmışlardı.
Kanunlarla oynayabilirsiniz ama kanunlar her zaman adaletin tescili manasına gelmez.
Hatta seçimlerde sandıktan en yüksek oy oranı ile zaferle çıktılar.
Anayasa %90’nın üzerinde tasvip görmüştü. Ama o anayasanın bugün elle tutulur yanı kalmadı, delik deşik yapıldı.
Herkes itiraf ediyor ki yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Evet geçmişte sandıklardan zaferle çıktılar, en yüksek oy oranına ulaştılar, fakat tarih onları zalimler olarak kayda geçirdi.
Herkes biliyor ki muktedir olabilirsiniz fakat zulüm ile payidar kalamazsınız.
O günün en güçlü isimlerinin bugün esamesi dahi okunmuyor.
Bu tarihi hadiselerden gücü elinde bulunduran herkesin ders çıkarması gerekmektedir.
Mesele gök kubbenin altında hoş bir seda bırakabilmektir.
12 Eylül ile alakalı bir başka husus ise bu darbenin faillerinin hukuk önünde hesap vermemiş olmalarıdır.
Ne yazık ki 12 Eylül ile nasıl tam manası ile hesaplaşılmadıysa bugün 15 Temmuz ile de tam manası ile hesaplaşılmamıştır.
Ne yazık ki, tarih değil hatalar tekerrür ediyor.
12 Eylül darbesinin yıl dönümünde ülkemizin bir daha böyle bir kalkışma ile karşılaşmamasını temenni ediyor, daha müreffeh ve özgür bir Türkiye tablosunun oluşmasını diliyorum.
DİYARBAKIR ANNELERİ
12 Eylül demek anaların çocuklarından koparılması demektir.
Kimi gencimiz işkencede, kimi gencimiz darağacında can verdi. Bugün hala akıbeti meçhul olanlar var.
Türkiye, ne yazık ki yıllar boyu anaların yüreklerinde acının yoğun olduğu bir ülke oldu.
İşte bunun son örneği Diyarbakır’da kaçırılan evlatları için eylem yapan annelerdir.
Hemen belirtmek istiyorum ki bizim için annelerin evlat acısı her türlü tartışmanın üstündedir.
Bu sebeple Diyarbakır’da evlatları için mücadele eden annelerin bu duruşlarının karşılık bulmasını temenni ediyor, annelerin sonuna kadar arkasında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Annelerin evlatları için yaptığı mücadeleyi en mukaddes mücadelelerden birisi olarak gördüğümüzü belirtmek istiyorum.
Bu sebeple Diyarbakır annelerinin acısını da Cumartesi annelerinin acısını da yürekten paylaşıyorum.
Şair’in dediği gibi; “Ben öyle bilirim ki; yaşamak, berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.”
Bu duygu ve düşüncelerle, evlatlarının akıbeti için mücadele eden bütün anneleri saygı ile selamlıyorum.
HUKUK DEVLETİ OLMALIYIZ
Gündemimizde yer alan bir başka konu ise Türkiye’de ortaya çıkan hesaplaşma ortamıdır.
Ülkemizde ne yazık ki yolsuzluk ve israf başını almış gitmektedir.
Bununla mücadele hepimizin asli vazifesidir.
Fakat bu mücadele popülist siyasi anlayıştan uzak durulmalı ve hukuki zeminin dışına çıkılmamalıdır.
Türkiye, devr-i sabık anlayışı, hesaplaşma ve rövanş alma yaklaşımından zarar görür ve görecektir.
KAFTANCIOĞLU’NA HAPİS CEZASI
Biz ne bu anlayışı doğru buluruz ne de 7 yıl önce atılan twitler sebebiyle bir il başkanına ceza verilmesini doğru buluruz.
Bir tweet atıyorsunuz cezası 7 yıl sonra kesiliyor.
Eğer suç unsuru varsa, neden o zaman yargıya intikal ettirilmedi de 7 yıl beklenildi?
Suçlamalar ciddi; 5 ayrı suçtan 9 yıl 8 ay hapis cezası var.
-Devleti aşağılama suçundan 1 yıl 8 ay
-Kamu görevlisine hakaretten 1 yıl 6 ay
-Cumhurbaşkanına hakaret 2 yıl 4 ay
-Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek 2 yıl 8 ay
-Terör örgütü propagandasından 1 yıl 6 ay..
Tekrar sormak istiyorum, madem bu kadar ciddi suçlamalar var da neden 7 yıl beklenildi!
Eğer 7 yıl önce atılan tweetler ortaya dökülecekse, birilerinin insan içine çıkacak yüzü kalmaz.
EĞİTİMDE SIFIR ÇEKMEK
Geçen hafta öğretmenlerimiz görev başı yapmıştı, bu hafta da öğrencilerimiz okula başladı.
Biz eğitimle alakalı bazı hususlara değinmiştik fakat burada başka konulara da değinmek istiyorum.
Özellikle geçtiğimiz yıl yapılan sınavlarda öğrencilerimizin başarı durumu, eğitim sistemi ile alakalı tabloyu, net bir şekilde özetlemektedir.
ÖSYM’nin Raporu’na göre: Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) 2 milyon 515 bin gencimizin başvurduğu sınav sonuçları vahim.
On binlerce öğrenci Matematik’te, Fen’de, Sosyal Bilgilerde hatta Türkçede sıfır çekiyor.
Ama bizce sıfır çeken öğrencilerimiz değil, yönetimin bizzat kendisidir.
Hep söyledik maddeye, somut şeylere çok önem verildi. Akıllı tahtalar, iyi binalar denilerek dar bir alana eğitim hapsedildi.
Müfredat düşünülmedi. Şuan düşünen, muhasebe eden, sorgulayan insan istemiyorlar.
Muhterem arkadaşlarım, mevcutla siz devam etmek istemiyorsanız, şeklinizi, duruşunuzu, durumunuzu, ilminizi geliştirmek istiyorsanız muhakkak kabulleri zorlamalısınız.
Geçen asra kadar atom parçalanamayacak madde demekti. Fakat bir adam çıktı atom parçalanabilir dedi, mevcut anlayışa kafa tuttu.
Sonra bakıldı ki; atomun içerisinde ayrı bir kainat var, içinde enerji hapsedilmiş bugün atom enerjisi buradan kaynaklanıyor.
O kafa olmasa atomu parçalamak deliliktir diye kabul edilse, bu gelişmeler sağlanamazdı.
İşte bugün ortaya konulan anlayışta budur. Müzakere edemezsiniz ben derim siz de kabul edersiniz. Beni sorgulayamazsınız diyorlar.
Sorgulanmak istemiyorlar çünkü sorgulandıkları zaman gömlekleri dışarıda olduğu belli olacak.
KATLEDİLEN İTÜ’LÜ GENCİMİZ
Zaten eğitemiyoruz ama eğittiğimiz gençleri de maalesef acı bir şekilde kaybediyoruz.
Bu hafta hepimizi derinden yaralayan bir hadise ile karşı karşıya kaldık.
İstiklal caddesinde İTÜ mezunu 23 yaşında ki gencimiz Halit Ayar şehir eşkıyaları tarafından bıçaklanarak katledildi.
Katilin siciline bakıyoruz; sabıkası kabarık.
2 kez yağma ve gasp var, 6 kez kasten adam yaralama var, 4 kez uyuşturucu madde kullanımı var, 4 kez hırsızlık var, sicilinde yok yok.
Ama bu kişi “iyi halden” izne çıkartılıyor. İzne çıktığı günde pırıl pırıl bir gencimizin hayatına son veriyor.
Bu nasıl bir iyi hal? Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir adalet?
Düşünce suçluları, gazeteciler, fikir adamları, aydınlar, kadınlar, bebekler hapiste…
Ama bir suç makinesi “iyi halden” dışarı çıkarılıyor.
İşte Türkiye’de adaletin tıkandığı yer tam olarak budur.
Her zaman söylediğimiz gibi biz bütün uyarılarımızı bir kardeşlik vazifesi olarak yapıyoruz.
Şüphesiz ki güç ve kudret sahibi Cenab-ı Allah’tır.
Allah (cc) ülkemizin, bölgemizin ve bütün insanlığın yardımcısı olsun.