
“Vatandaşımızın Ana Gündemi Ekonomidir”
03.6.2020
“Vatandaşımızın Ana Gündemi Ekonomidir”
Genel Başkan Yardımıcımız Şerafettin Kılıç’ın “Türkiye’nin ekonomik göstergeleri ile ilgili değerlendirmemiz” başlıklı basın toplantısı;
“Değerli Basın Mensupları
Bugünkü basın toplantımızda son ekonomik gelişmeleri ana hatları ile değerlendirmeye çalışacağız.
Türkiye ekonomisi en zor süreçlerinden birisini yaşıyor. Yüksek enflasyon oranları, ürkütücü ve tehdit noktasına gelen işsizlik rakamları, sanayinin yaşadığı daralma, çiftçinin üretim sorunları, yüksek faiz oranları gibi pek çok temel noktada yaşanan darboğaz, ekonomiyi çıkmaza sokmuş durumdadır.
Yıllardır arka arkaya seçimlerle uğraşan ve seçimlere odaklanan iktidar, ekonomiye hakkıyla eğilme imkânı bulamıyor. Hükümet üyelerinin ekonomik söylemlerinde iddia ettiği olumlu hava piyasalarda karşılık bulmuyor. Bir takım reform paketleri açıklansa da, bunların şifa olduğunu söylemek mümkün olmuyor.
Geçim derdi ve ekonomik sıkıntı, Türkiye’nin gündeminden hiç düşmüyor. Giderek de daha fazla etkiliyor ve acıtıyor. Vatandaşımızın ana gündemi ekonomidir. Hayatına, gündelik yaşamına en çok dokunan konu ekonomik sıkıntılardır. Vatandaş da ekonomideki problemlerin boyutunun büyüklüğünün farkındadır. Tüketim daralmış durumdadır. İnşaat çökmüş durumdadır. Sanayi daralmış durumdadır. Çiftçi yüksek girdi maliyetleri nedeni ile üretimden kaçmaktadır.
Ekonomide yaşanan kriz giderek daha da derinleşirken iktidarın aldığı suni önlemler kötü gidişatı önlemeye yetmiyor. Sorunlar çözülmedikçe kalıcı hale dönüşüyor.
Değerli Arkadaşlar
İşsizlik oranları zirve noktasına ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun son olarak açıkladığı rakamları göre 4 milyon 202 bin kişi işsizdir. Oran olarak yüzde 13’tür. Genç işsizlik oranı yüzde 23,2’dir. Yüksek işsizlik oranı ülkeyi tehdit eder noktadadır. Özellikle genç işsizlikteki manzara gerçekten ürkütücü boyuttadır. Beraberinde pek çok sosyal tehlikeyi taşıyan bu durum, ne yapacağını bilemez durumda olan gençlerimizin umutlarını yurtdışına çevirmelerine sebep oluyor.
Artan işsizliğe karşı daha köklü tedbirlere ve çözümlere ihtiyaç var. Üretime yönelik yeni yatırımlara ve bununla beraber yeni istihdam imkânlarına ulaşmalıyız. Yatırımların istihdama yönelik olanlarını öncelemek ve bunlarla beraber işsizlik oranlarını azaltmak için bir dizi programlar izlenmesi gerekiyor.
Temel gıda ve tüketim mallarına yapılan zamlar da uzun süredir ciddi boyuttadır. Zamların hem çok sık yapılması hem de oranlarının aile bütçesini alt üst edecek düzeyde yüksek olması, vatandaşımızı oldukça etkilemektedir. En önemli ve mecburi harcama kalemleri zamlardan nasibini almaktadır. Sofra demirbaşlarından akaryakıta, elektrikten temel tüketim maddelerine kadar yapılan peş peşe zamlar adeta yağmaktadır. Ancak maaş artışlarına baktığımızda böyle bir zam yapılmadığını, son derece yetersiz düzeylerde zam yapıldığını görüyoruz. Defalarca ifade ettiğimiz gibi, resmi enflasyon hesaplama sepeti, vatandaşımızın yaşam gerçeğini yansıtmamaktadır. Hayatımıza girmeyen malzemelerle hesaplanan enflasyon ve onun üzerinden yapılan zamlar maalesef yapay ve yetersiz kalmaktadır.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden aldı. Erdoğan, bu duruma gerekçe olarak “Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik. ‘Faiz düşerse, enflasyon düşer’ dedik. Gerekeni yapmadı. Aynı kulvarda değildik” şeklinde açıkladı. “Faiz bir dünya gerçeğidir. Faizsiz ekonomi düşünmüyoruz” diyen bir yönetimin, faize bakışı ve yaklaşımı bu şekilde olan Cumhurbaşkanı’nın, faiz düşürmek için yaptığı bu hamle hem yetersiz, hem çelişkili, hem de faydasızdır. Nedenine gelince, faiz direk Merkez Bankası ile ilgili bir durum değildir. Faiz, uygulanan ekonomi politikaları ile ilgili bir durumdur. Faizi yükselten ekonomi kararlarının yanlışlığından kaynaklanan bir sorundur. Görevden almayla, ‘düşürün’ diye emir vermeyle ortadan kalkacak bir olgu değildir. Faiz, bir sistem meselesidir.
Ak Parti iktidarının faizin niçin ABD’de yüzde 2, İngiltere’de yüzde 0,75, Japonya, İsviçre, İsveç gibi ülkelerde ise eksi düzeylerde olduğunu bilmeleri lazım.
2019 bütçe rakamlarına göre söylüyorum. Siz yatırıma 65 milyar lira ayırırken faiz ödemelerine 117 milyar lira ayırırsanız, ne yaptığınızı bilmiyorsunuz demektir. Faiz çarkına en büyük desteği veriyorsunuz demektir. Faiz konusunda devasa ödemeler yapıyorsunuz demektir. Faizin yansımaları ülkemize de vatandaşımıza da hem maddi hem de manevi noktada bedeller ödetiyor demektir.
Biz Milli Görüş hareketi olarak bütün partilerimizde onlarca yıldır faizin ekonomiyi tahrip ettiğini, faizin zulüm olduğunu anlatmaya çalıştık, hatta haykırdık.
Ülkemizde uygulanan tüketime ve borçlanmaya dayalı büyüme modeli enflasyonu artırırken, faizleri de yukarı itiyor. Enflasyonun düşmemesi hem halkın alım gücünü eritiyor, hem de faizleri artırıyor. Faizlerin artışı ise ekonomiyi zayıflatıyor, üretim faaliyetlerini baltalıyor, işyerlerinin kapanması ve işsizliğin artması gibi neticeler veriyor. Böyle bir durumda tek kazanan ise rantiye oluyor.
Kıymetli Basın Mensupları
Tüketime ve borçlanmaya dayalı büyüme modelinden vazgeçilmelidir. Yatırım ve üretim artmadan, gelir dağılımı adaletsizliği giderilmeden, milli gelirin adil dağılımına ilişkin tedbirler alınmadan halkın durumunun düzelmesi olanaklı değildir.
Türkiye ekonomisinin sorunlarını günü kurtarmaya yönelik adımlar çözemez. Durum, o boyutu çoktan aşmıştır. Türkiye ekonomisinin acilen bütün kaynaklarını üretime yönlendirmesi gerekmektedir. Bunu en sonunda hükümet yetkilileri de itiraf etmek zorunda kalmış, ancak sözden öteye gidememiştir.
Ekonomide yaşanan bunalımdan ancak üretim ile çıkılabilir. Üretim odaklı bir politika uygulanmadan, ithalata bağımlı olmayan bir üretim modeli oluşturulmadan sağlıklı bir büyüme gerçekleşmeyeceği gibi darboğazdan da çıkılamayacaktır.”