KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ NEREDE

21.4.2021

KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ NEREDE

Haftalık basın toplantısında gündemi değerlendiren Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu; Geçim İttifakı’nın yeni teklifini açıklarken milletimizin geçim derdine, kaybolan değerlerimize, değişen bakanlıklara ve İslam dünyasında yaşanan acılara değindi.

Kaybolan Değerlerimiz Nerede?

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Filistin ve Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dramını gündemine alan Karamollaoğlu, İsrail’in Ramazan ayında yaptığı zulümlerin can yakıcı olduğunu söylerken, Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı asimilasyon politikasını sert bir dille eleştirdi. 

Kardeşlerimize sahip çıkalım çağrısında bulunan Karamollaoğlu, yaşanan zulümlere sessiz kalınmasına tepki gösterdi.

Artan koronavirüs vaka sayılarını da gündemine alan Karamollaoğlu; vatandaşın tedbirlere dünya ortalamasına göre daha çok riayet ettiğini vurgularken, hastanelerde doluluk oranının artmış olmasına dikkat çekti.

Pandeminin getirdiği ekonomik sıkıntıları da değerlendiren Karamollaoğlu; “Adeta kovid, günümüzün vebası; geçim sıkıntısı ise kolerasıdır! İnsanımız veba ve kolera arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır.” diyerek, vatandaşa 1000 lira destek verilmesi çağrısında tekrardan bulundu.

Son günlerde sıkça tartışılan 128 milyar doların akıbeti ile alakalı farklı bir açıdan konuya yaklaşan Karamollaoğlu “Kaybolan değerlerimiz nerede?” sorusunu sordu. Açıklamasında; adalet ve ahlak nerede? Liyakat ve istişare nerede?

Şeffaflık ve denetim nerede? Plan ve program nerede? Bunları özetleyecek son soru ise vicdan nerede? Sorusunu yönelterek iktidara, 128 milyar doların hesabını verin, dedi!


Filistin ve Doğu Türkistan

Kıymetli Basın Mensupları;


Ne yazık ki her Ramazan ayında olduğu gibi bu sene de Ramazan ayının başlamasıyla, İsrail zulümlerine yeniden başladı.


Zulüm, İsrail’in adeta karakteri ve mübarek günlerimizde saldırılarıyla canımızı yakmayı da huy edindi.


İslam ülkelerinin bu zulme sessiz kalması ise canımızı daha çok yakmaktadır.


Şimdi bunun yanında bir de Çin zulmü çıktı. Doğu Türkistanlı kardeşlerimize acımasızca zulmediliyor.


Birileri bu zulmü görmezden geliyor. İftiradır, yalandır, doğru değildir, diyorlar. Neymiş; Doğu Türkistanlılar eğitiliyormuş, diyorlar ama gerçekler hiç de öyle değil.


Toplama kamplarında Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz asimile edilmeye çalışılıyor.


Çin yönetiminin şimdi de Ramazan’da oruç ibadetine engel olmak için toplama kamplarında ilaç bahanesiyle Müslümanlara gündüz zorla su içirmeye çalıştığı iddia ediliyor.



Kardeşlerimize Sahip Çıkmalıyız

Asırlardır orada yaşayan, geçmişte devlet kuran bir topluluğun bugün maalesef bütün hakları ellerinden alınıyor; kültürü, dili ve dini yok ediliyor.


Bir taraftan yaşanan bu elim hadiselere duyduğumuz üzüntüyü dile getiriyoruz, diğer taraftan da iktidarın sessizliği bizi derinden yaralıyor…


Bu asrın başında Irak’ta başlayan zulüm Myanmar, Arakan, Keşmir, Suriye ile devam etti… İslam coğrafyasında, hiç olmadığı kadar kan ve gözyaşı dökülmektedir.


Kültürüne, medeniyetine ve tarihine sahip çıktığını göstermek için Özbek Çadırı’nda iftar tertip eden iktidarın, kültürünü ve inancını yaşayamayan kardeşlerimizin acılarını görmezden gelmesi, bunlara duyarsız kalması bizi üzüyor.


Açların doyurulduğu, mazlumun derdi ile dertlenmenin daha fazla önemsendiği bu mübarek ayda daha duyarlı olmamız gerekirken bu umursamaz tavır bizi endişeye sevk ediyor.


Aynı inancı, aynı tarihi, aynı kültürü, medeniyeti paylaştığımız kardeşlerimize böyle sahip çıkamayız!


Bu zulümlere daha fazla sessiz kalınamaz, kalınmamalıdır!


Biz bu zamana kadar hiçbir zulme sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız.


Doğu Türkistan, Filistin, Keşmir, Suriye, Arakan, Myanmar ve yeryüzünün tüm mazlumları ve masumları için elimizden gelen bütün gayreti biz Saadet Partisi olarak ortaya koyacağız ama bunun kuvveden fiile çıkmasını sağlayacak olan
iktidardır.


Bu konuda herkese de çağrıda bulunuyorum; gelin, kardeşlerimize ve tüm mazlumlara hep birlikte sahip çıkalım...


Son dönenmelerde bölgemizde meydana gelen gelişmeler bizi daha da endişelendiriyor. ABD’nin bölgemizde oynayacağı oyunun temelini teşkil eden BOP ne yazık ki dar bir çerçeve tarafından dile getiriliyor.


Halbuki bizim ileride karşılaşacağımız en büyük tehdit BOP’tur. BOP, bu bölgeyi nasıl dizayn edeceğinin haritasını çiziyor. Bu arkadaşlar iktidara gelirken buna rıza göstererek geldiler. ABD şimdi bu bölgeyi bütünü ile kuşatma altına alabilmek
için Irak’ta, Suriye’de, Katar’da, Yunanistan’da üsler kurdu.


1990'larda Pentagon Dergisi'nde yayınlanan harita bizim için çok önemli! Türkiye’nin bölündüğünü gösteren bu haritaya karşı ufacık bir tedbir veya tepkiye rastlamadık! ABD’nin bölgemizdeki tavırlarını daha dikkatli okumalıyız.


 

Artan Kovid-19 Vakaları


İşte Kovid-19 salgının geldiği nokta ortada. Vaka artışında adeta şampiyonluğa doğru gidiyoruz. Bizim durumumuzu gösterirken grafikler yetersiz kalıyor.


Kaybolan canlar ise yüzlerce kişi ile ifade ediliyor, vaka ve hasta sayılarında büyük bir patlama yaşanmaktadır.


Öncelikle, bazı çevreler pandemide gelinen noktanın sorumlusu olarak 84 milyon vatandaşımızı göstermeye kalkıyorlar. Bunu kabul etmiyoruz. Vatandaşımız gerek maske gerekse hijyen konusunda dünyaya kıyasla ileri noktada bir tavır
sergiledi.


Önce iktidar; aşı, şeffaf bilgilendirme ve düzgün süreç yönetimi gibi konularda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir.


Elbette her bir vatandaşımızın da tedbirler hususunda azami hassasiyet ve titizlik göstermesi gerekmektedir.


Fakat, toplumun önünden gidenlerin örnek olması, kendi koyduğu kurallara öncelikle kendilerinin uyması icap eder.


Pandemi noktasında da ciddi artışlar var, kendi yakınlarımızda dahi görüyoruz, hastanelerde müthiş bir doluluk var. Bütün hastaneler doldu taşıyor.



İnsanımız Destek Bekliyor


Buna bağlı olarak da ekonomide ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Karşı karşıya kaldığımız tablo ortada…


Esnafımız, çalışanlarımız, topyekun vatandaşlarımız çok zor günler yaşamaktadır. Bir yandan Kovid-19, diğer yandan geçim sıkıntısı... İnsanımız, uzunca bir süredir bu cendere arasında sıkışıp kaldı.


Adeta Kovid, günümüzün vebası; geçim sıkıntısı ise kolerasıdır! İnsanımız veba ve kolera arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır.


Bugün böylesine bir ortamda öncelikli olarak konuşmamız gereken şey insanımızın yaşadığı sıkıntıların nasıl telafi edileceğidir. İktidarın üzerine düşüyor tüm sorumluluk. Para politikasını, vergi politikasını iktidar belirleyecek.


Çalışmayan esnaf kirasını nasıl ödeyecek? Elektrik faturasını, işçisinin ücretini nasıl ödeyecek?


Bir yıldır destek bekleyen, geçim sıkıntısı ile boğuşan, faiz bataklığına terk edilen esnafımız, gündelik işçilerimiz, servis şoförlerimiz ve daha sayamadığım nice mağdur insanımız destek bekliyor.


Devletin kendisine yardım eli uzatmasını, iktidarda bulunanların yaralarına bir nebze de olsa merhem olma gayretini sarf ettiğini görmek istiyor.


Bu nedenle geçen seneden bugüne, zaman zaman gündeme getirdiğimiz bir çağrıyı yineliyorum. Hiç değilse şu Ramazan günlerinde, her bir vatandaşımıza 1000 lira verilecek şekilde bir destek paketi devreye alınmalıdır. Bakın; 128 milyar
dolar demiyorum, 84 milyar liradan bahsediyorum.


Emin olun, zor bir şey değil! Geçen hafta söylemiştim emeklilerin durumu daha zor olduğu için 1000 liralık bayram ikramiyesini 1500 liraya çıkarın, dedik.


Emin olun, bu destek çekilen sıkıntıları bir nebze olsun azaltacak pazarı da harekete geçirecek, esnafımız üreticimiz nefes alacak.


Efendim, nereden bulacağız bu parayı? Yeri geldiği zaman parayı basıp milyarları devreye sokabiliyorsunuz! Onu nasıl yapıyorsanız bunu da öyle yapmalısınız!


 

Kaybolan Değerlerimiz Nerede?

Son günlerde çokça gündeme gelen bir konu var: "128 milyar dolara ne oldu?"


Son yapılan açıklamalar gösterdi ki ne olduğu az çok belli! 128 milyar dolar Merkez Bankasından hazineye, hazineden devlet bankalarına, devlet bankalarından birilerine gitmiş!


O birileri kim? Açıklayın, kimlere gitmiş, kimler kullanmış bunu! Para ne oldu değil kime gitti?


"128 milyar dolar nerede?" diye seslenirken aslında biz kaybettiğimiz değerlerimizi de sormak istiyoruz.


- Adalet ve Ahlak nerede?

-Liyakat ve İstişare nerede?

-Şeffaflık ve Denetim nerede?

-Plan ve Program nerede?


Bunları özetleyecek son soru ise vicdan nerede?


Bu sorular dikkate alınmadığı ve gündemde yer bulmadığı sürece milletimizin hiçbir sorunu çözülemeyecektir.


Sorunun çözümü çok basit; sürekli birbiriyle çelişen farklı kişiler üzerinden açıklamalarda bulunmak yerine çıkın, tek bir ağızdan olup bitenleri tüm gerçekliğiyle anlatın.


Kime satıldı, hangi süreçler işletildi, kur oranları neydi ve şimdiki durum nedir? Kamuoyunun bu soruları sormaya hakkı vardır; iktidara düşen ise bu soruların cevaplarını vermektir.


 

Değişiklikler Tatmin Edici Değil

Son zamanlardaki gelişmeler, bir şeylerin olduğuna işaret ediyor ama bunu da o kadar ciddi bulmuyorum.


Bir bakanın kendi bakanlığı ile ilgili bir mali meseleden dolayı görevinden alınması veya istifa etmesi, başka bakanlıkların kurulması… Bunlar bir şeye işaret ediyor mu pek de bir şeye işaret etmiyor!


Kabinede değişiklik bekleniyordu, bu değişikliğin de ciddi bir değişiklik olacağı kanaati vardı. Bugün gerçekleşen değişikliğin hiç de o beklentiye cevap verdiğini düşünmüyorum.


Gelişmeler bazen öyle bir noktaya geliyor ki ciddi açıklamaların yapılmaması, vicdanlarda Allah korkusunun bütünüyle gittiği endişesini doğuruyor.


 

Ülke ve Millet Olarak Fakirleşiyoruz


Ülkemiz 2023, 2053, 2071 hedefleri ile oyalanıyor. İktidarın ilk dönemlerinde ülkenin en kıymetli hazineleri satıldı, fabrikalar satıldı, kurumlarımız yok edildi…


O dönem, giren para ile yol yaparak kalkınıyoruz, intibaı doğruldu. Türkiye bu yanlış politikalarla öyle bir noktaya geldi ki artık borç almak da mümkün değil o borcu ödemek de.


Çıkmaza girildi, buradan geri dönüş yok. En büyük tehlike siyaseten verilecek tavizlerdir. Türkiye, insan gücü başta olmak üzere pek çok yönü ile büyük potansiyele sahip bir ülkedir.


Bakınız; 2013 yılında kişi başına düşen milli gelir 12.582 ABD Doları seviyesinde iken; 2020 yılında bu rakam 8.599 dolara düşmüştür.


Bunun anlamı vatandaşlarımız gün gün fakirleşmekte, her geçen gün bir önceki gününü arar hale gelmekte demektir. Oysa AK Parti, 2023 hedeflerinde; kişi başına milli gelir hedefini 25.000 dolar olarak ilan etmişti.


Gelinen noktada bırakın 25.000 doları; bu hedefin yarısına bile ulaşmamız mümkün görünmüyor. Sonuçta olan, her geçen gün fakirleşen insanımıza oluyor.


Olan, her geçen gün uluslararası sıralamalarda gerilere düşen ülkemize oluyor. Kanal İstanbul'la uğraşacağınıza üretimle, ithalat ihracat dengesini düzeltmeyle, işsizliğe çözüm üretmekle, kendi kendimize yeteceğimiz tarım politikasıyla
uğraşın!



Geçime Odaklanalım

Güçlendiğini iddia eden bir ülkeden; borç bulamayan, hazinesi tamtakır, Merkez Bankası ekside çalışan bir ülke haline geldik. Bu durum bugünkü iktidarın kabahatidir.


Büyümeyi inşaatla, rantla özdeşleştirmiş bir anlayış terk edilmeden ülkemizin ayağa kalkması mümkün olamaz.


Bunlar göz önüne alınmazsa ülkemiz sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde büyüyemiyor.


Çiftçinin, emeklinin, esnafın, işçinin, dar gelirlinin, asgari ücretlinin, memurun halinden anlayan yok.


Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik %30’lara dayandı. Genç işsizlikte rekor üstüne rekor kırılıyor. Babalar işsiz, evine aş götüremiyor.


Türkiyemiz, insanımızın her geçen gün daha da fakirleştiği, küçük bir azınlığın servetine servet kattığı ancak çoğunluğun kuru ekmeğe, patatese, soğana muhtaç bırakıldığı bir ülke olamaz, olmamalıdır.


Sadece seçim kazanma ve koltukta kalma hırsının ülkemizi getirdiği nokta ortadadır.


Vatandaşımızın derdi geçimdir. İnsanımızın önceliği ekonomik koşullarının iyileşmesidir.


İktidar bir adım atmış, 3 milyar elektrik şirketlerine para ödeniyor ama hemen tedbir alınıyor. Bu 3 milyar gelecek faturalarda vatandaşa yansıtılacak.


Vatandaşın derdine derman olmayı bıraktılar, dert üstüne dert yüklüyorlar!


Evine götüreceği ekmeği, çocuğuna alacağı kıyafeti, ayın sonu gelince ödeyeceği kirayı ve faturaları kara kara düşünen insanımızın problemlerini görmezden gelen siyaset anlayışını reddediyoruz.


Saadet Partisi olarak bıkmadan, usanmadan vatandaşın derdini, sıkıntısını ve çözüm yollarını konuşacak, geçim meselesini sürekli gündemde tutacağız.


Önceliğimiz geçimdir, derdimiz milletin derdidir, sıkıntımız geçim sıkıntısıdır.


Saadet Partisi olarak daha seçim gündemde değilken ittifakların konuşulmasına karşı biz; gelin, vatandaşlarımızla Geçim İttifakı yapalım, dedik! Çünkü milletimizin derdini konuşmaya ihtiyacımız var.


Geçim İttifakı şu anda seçim ittifakının önünde olan bir konu. Biz bu ittifakı her hafta gündeme getireceğiz ve tekliflerimizi tek tek sıralayacağız.