Psikolojik Eşik Aşılmıştır!

30.6.2021

Psikolojik Eşik Aşılmıştır!

Haftalık basın toplantısını gerçekleştiren Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu ülkemizde yaşanan bütün problemlerin asıl sebebi olarak adaletten yoksunluğu gösterdi.

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu haftalık basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Gündemin sürekli değişmesi ve yoğunluğu üzerine vurgu yapan Karamollaoğlu; Diyarbakır’da geçtiğimiz hafta sonu katıldığı kongrenin izlenimlerini ve esnafla bir araya geldiğinde gördüğü manzarayı aktardı.

Karamollaoğlu Diyarbakır’ın ekonomik olarak büyük bir çıkmazın içerisinde olduğunu söyledi. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen YKS ile ilgili izlenimini de aktaran Karamollaoğlu, kendisinin İngilizce bildiğini söyleyerek İngilizce sorularının zor olduğunu ifade etti.

Mafya, iktidar ve medya arasında ortaya dökülen ilişkiler ağına dair ise Karamollaoğlu; “Mafya-siyaset-medya üçgeninde ortaya atılan iddialar hukuksuz ve karanlık işler, güç ve suç ortaklıkları artık mide bulandırıcı bir hâl almaktadır.” dedi.

AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın açıklamalarını gündemine alan Karamollaoğlu Türkiye’de adalet mefhumunun zedelenmesi ve örselenmesi üzerinde durduktan sonra Orwell’dan bir alıntı yaparak "Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi; çünkü artık yasa diye bir şey yoktu." diyerek Türkiye’de yaşanan hukuksuz ve adaletsiz sürece atıf yaptı. Polisin geçen hafta birtakım eylemlere karşı takındığı tavrı ve evinin balkonundan “çocuklar korkuyor” diyen vatandaşın göz altına alınması konusunu da sert bir dille eleştiren Karamollaoğlu, “Türkiye polis devleti olmamalıdır.” dedi.

Ayşe Özdoğan isimli bir vatandaşın %72 oranında engelli olmasına rağmen hapis cezasına çarptırılması hususunda ise Karamollaoğlu; mazlumun ahı perişan eder şahı, diyerek adaletsizliklerin son bulması çağrısında bulundu.

Değerli basın mensupları, muhterem arkadaşlar ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;

Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum.

Bugün Haziran ayının son günü; 2021 yılının ilk yarısını tamamlamış bulunuyoruz.

İlk 6 ay ülkemizin gündemi epey yoğun geçti ve bugün yine yoğun bir gündemle karşı karşıyayız.

Sabahtan öğlene, öğlenden akşama sürekli değişen bir gündem var.

Bu gündem başlıklarına geçmeden önce; geçen hafta sonunda Diyarbakır il kongremizi yaptık ve Diyarbakır’a giderek, esnafımızı gezdik ve hasbihal ettik. STK’larla toplantı yaparak Diyarbakır’ın durumunu ve şartlarını birlikte mütalaa ettik.

Diyarbakır Doğu Anadolu’muzun en büyük ili ama mağduriyetler her geçen gün artıyor. Esnaf perişan halde, öyle zannediyorum ki Diyarbakır birçok ilimize nazaran daha fazla sıkıntıya maruz kalmış. Süratle el atılması gereken problemler var.

Bildiğiniz gibi Diyarbakır’da mahalli idareler yıllardır seçilenlerden olmuyor, seçilenlerin yerine birileri tayin ediliyor. Aday gösterilenlerin, hakikaten bir problemi varsa baştan aday gösterilmesine mani olunmalıdır.

Seçildikten sonra görevden almak o şahıslara karşı bir tavır almak değil halkın tercihine ket vurmak demektir.

Bu bir kutuplaşma ve ayrışmaya sebep verir ki bu da ülkemize zarar verir.

Muhterem arkadaşlarım;

Tabii üniversite imtihanları da gerçekleşti geçtiğimiz hafta. Tabii pandemi süreci içerisinde gerçekleşen bu sınav hakkında herkes şikâyetçi, çok zor bir sınav gerçekleştirilmiş.

Türkiye’deki imtihan sistemi herhalde dünyanın en beceriksiz ve en kalitesiz imtihan sistemi! Bu sınav sistemlerinin yeniden düzenlemesi gerekiyor.

Ben İngilizce bildiğimi düşünüyorum ama emin olun, İngilizce sorularına bakınca şaşırıyorum. Bu kadar ince ayar sorularla bir öğrencinin İngilizce seviyesini ölçemezsiniz.

Bu yapılan ülkemize fayda sağlamaz, bundan dolayı bu konuların özellikle de sınav sisteminin ele alınması gerektiği kanaatindeyim.

Aynı zamanda bugün merhum Fuat Sezgin’in vefatının yıl dönümü, kendisini de rahmetle anmak istiyorum. Kıymetli bir ilim adamıydı, kıymetli eserler bıraktı, Allah makamını âli etsin.

Kısaca temas etmek istediğin konulardan bir tanesi de Kanada’da ortaya çıkan bundan yaklaşık bir asır evvel katledildiği belirlenen çocuklar.

Şimdi bu katliamlar ortaya çıkıyor, hangi dönemde çıkıyor; İslam’ı bir tehdit olarak göstermeye çalışırken. Batı’nın zihniyetinin ne olduğunun en açık göstergesidir bu katliamlar.

Bu tam bir soykırımdır! Bundan daha büyük bir cinayet ve vahşet olamaz. Bu manzaraya dünyanın başka bir yerinde rastlandığı kanaatinde değilim. Hele Müslümanların yaşadığı yerde bunları bulamazsınız asla.

Bu vahşetlerden ders alınmasına ihtiyaç var, İslam’ı vahşet dini göstermeye kalkanların suratına bunu çarpmak icap eder. Yaşadığımız dönem hepimizi endişeye sevk ediyor.

Bingöl ve Marmaris başta olmak üzere ülkemizin çeşitli yerlerinde çıkan yangından etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Yaz aylarının başlamasıyla birlikte bu tür hadiselere karşı herkesin dikkatli, ilgililerin de tedbirli olması çağrısında bulunuyorum. Ayrıca ihmal veya kasıt olması durumunda da gerekli cezaların uygulanması gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyorum.

Adalet Her Geçen Gün Örselenmektedir

Kıymetli arkadaşlar;

Üzülerek ifade ediyorum; her geçen gün adalet kurumu ve adalete olan güven duygusu biraz daha örselenmektedir.

Mafya-siyaset-medya üçgeninde ortaya atılan iddialar hukuksuz ve karanlık işler, güç ve suç ortaklıkları artık mide bulandırıcı bir hâl almaktadır.

Esas endişe verici ve üzücü olan; bu kadar pislik ortalığa saçıldığı halde kimsenin kılının kıpırdamamasıdır. Yönetim, adalet mekanizması, tüm kurumları ile bunların üzerine gitmek zorundadır.

Bu sessizlik ve görmezden gelme hali, sorumlu olan herkesin dolaylı olarak suça iştirak ettiği anlamına gelir.

Bu kadar ağır iddialar karşısında; iktidar suspus, savcı ve hakimlerin sanki eli kolu bağlı, medya ise tek satır haber bile yapamıyor.

Bunca iddiayı görmezden gelen medya kuruluşları ise sırf muhalefet partilerini suçlamak adına terör örgütü PKK'nın elebaşlarının açıklamalarını manşete çekiyor.

İddialar ve ortaya saçılan pisliklerin her biri birbirinden vahim; içinde bulunduğumuz bu durum ise hepsinden daha vahimdir.

AYM Başkanının Açıklamaları

Tam da bu noktada AYM Başkanı Sn. Zühtü Arslan'ın yapmış olduğu açıklamaları anlamlı ve de kıymetli görüyorum.

Sn. Zühtü Arslan;

- "Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği yerde, hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır." diyor.

-"Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz." diyor ve George Orwell'dan, Kant'tan alıntılar da yaparak vurgusunu pekiştiriyor.

Saadet Partisi olarak, uzunca bir süredir altını çizdiğimiz bu hususların şimdi bir de AYM Başkanı tarafından dile getirilmesini önemli bir gelişme olarak görüyoruz. Sadece sözde kalmamasını temenni ediyoruz.

George Orwell'e bir atıf da ben yapmak istiyorum. Şöyle bir cümle geçer meşhur 1984 romanında; "Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi; çünkü artık yasa diye bir şey yoktu."

Aslında yasa diye bir şey var ama yasa dışılığa adapte edilen yasalarımız var, kanunlar sürekli değişiyor. Kanunların bu kadar değiştiği ülkede siz adaleti tesis edemezsiniz.

Evet zannediyorum; hal-i pürmelalimizi tam olarak anlatan cümle budur.

Bu kötü gidişata artık bir son vermek gerekiyor; bu artık ihtiyaçtan da öte bir zarurettir. Saadet Partisi olarak biz, bu zaruretin yerine getirilmesi için ısrarlı tutumumuzu devam ettirmekte kararlıyız.

Gün Gelir Hesabı Sorulur

Bizim prensiplerimizin içinde; adaletle, liyakatle ve şefkatle birlikte bir de ahlak ve insaf prensibi vardır. Eğer biz insafı bir kenara bırakırsak devlet zulüm mekanizması haline gelebilir.

Taksim’de geçen hafta polisin eylemlere müdahale ederken gösterdiği tavır da son derece düşündürücüdür.

Evinin balkonundan polise seslenen ve "Bomba atıyorsunuz, çocuklar korkuyor burada" diyen vatandaş, polis tarafından anında gözaltına alınıyor! Ağlayalım mı gülelim mi bilemiyoruz!

Foto muhabiri Bülent Kılıç’ın boğazına basılarak gözaltına alınması da Türkiye’nin geldiği içler acısı hal için bir başka örnek.

İnsanlar durduk yere hakarete uğruyor, "ağzını açan herkes" gözaltına alınıyor!

Gücü eline geçirenler, hukuku çiğneyerek her istediğini yapacağını zannediyor!

Türkiye bir polis devleti haline getirilmemeli. Bu hukuksuzluklara alet olanlar da bilmeli ki bunların hesabı gün gelir sizlerden sorulur.

Ayşe Özdoğan İçin Vicdan Çağrısı

Muhterem arkadaşlar…

Huzurlarınızda, iktidara ve adli kurumlara vicdani bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Ayşe Özdoğan isimli bir hanımefendi günlerdir sesini sosyal medya üzerinden duyurmaya çalışıyor.

Kendisi bir dönem yurt yöneticiliği yapmış, bundan dolayı hakkında açılan bir davada 9 yıl 1 ay hapis cezası almış.

Eşi de iki yıldır hapiste, 8 yaşındaki çocuğuna (Tek çocuğu var) bakan bir tek kendisi var; bunlardan daha vahimi ise Ayşe Özdoğan kanser hastası.

Kemik ve doku nakli olmuş. Şu anda hastalık beynine sıçramış. %72 engelli durumunda.

Bu şartlarda hapse girerse hayatını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Buradan bir çağrıda bulunuyorum; hem adil hem de vicdanlı olmak lazım!

Böyle vahim bir durum var, Allah rızası için müdahale edin. Biraz vicdanınız yerine göre harekete geçsin. Benden mi değil mi diye yaklaşmayın Allah rızası için bu konulara.

Bugün gücü elinde tutanlar, kimsesiz ve mazlum olanlara bu muameleyi reva görürken; bizzat bu yapıyı besleyerek, bu ülkenin başına bela etmiş sorumluların görmezden gelinmesi vicdanları yaralamaktadır.

Borsaların kurulduğu, parası olanların rüşvet vererek ceza almaktan kurtulduğu bir ülkede parası ve kimsesi olmayan gariban vatandaşlara reva görülenler kabul edilemez!

Her ne olursa olsun, Sn. Cumhurbaşkanının dahi; "altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet" diye tanımladığı bir yapıda hiyerarşinin en altındaki kimsesiz garibanlara zulmedilmesi kabul edilemez!

"Mazlumun âhı, perişan eder Şâh'ı!" Unutmayınız ki Allah mühlet verir, ama ihmal etmez; ayarı bozulan kantar bir gün gelir bozanları da tartar!

 

“Söke Söke Alırlar”

Kıymetli arkadaşlar;

Marmara Denizi müsilaj tehdidi ile karşı karşıyayken, küresel iklim krizinin her geçen gün şiddetini artırdığı bir süreçten geçerken, daha da vahimi büyük İstanbul depremini beklerken;

Ne yazık ki iktidar, "Kalan İstanbul"u dert edinmek yerine "Kanal İstanbul"a odaklanmış durumdadır.

Fakat giderayak yaptıkları bu projenin maliyeti ve getireceği sıkıntılar ise geleceğimizi ipotek altına alacağa benziyor.

 

"Psikolojik Eşik" Aşılmıştır

Şimdi geldiğimiz noktada bu hatalı ekonomi politikaları, borca, betona ve israfa dayalı yatırım anlayışı, Kanal İstanbul ihtirası ve inadı yüzünden, ülkemizin ve insanımızın bir yüz yılı daha çalınmak isteniyor!

-Varlık fonuna yeni ilaveler yapılıyor,

-MKEK’ya A.Ş. statüsü verildi.

-Yap – işlet - devret kurumları yabancılara satılıyor.

-Yani geleceğimiz ipotek altına giriyor.

Tarihi bir vakıayı hatırlatmak istiyorum. Biz ilk dış borcumuzu 1854 yılında Kırım Savaşı'nın giderleri için aldık.

O borca sürekli yenileri eklendi ve biriken borçlar ödenemeyecek hale geldiğinde ise Duyun-ı Umumiyye başımıza bela edildi.

Dönemin hatalı ekonomi politikalarının neticesinde Osmanlı’nın borçlarını bizden Cumhuriyet döneminde "söke söke aldılar" ve biz bu borcu ancak 1954 yılında bitirebildik.

Tam bir asırlık süreçten bahsediyorum!

Ama psikolojik eşik aşılmıştır, metal ve mental yorgunluk iyice kendini hissettirmeye başlamış vaziyettedir.

Biz buradan bir kez daha uyarıyoruz; giderayak ülkemize bu kötülüğü yapmaktan vazgeçin!

Türkiye'nin Kaderi Bir Parti ve(ya) Kişinin Kaderi İle Bütünleşemez

Sn. Erdoğan geçmiş günlerde yaptığı bir başka açıklamasında ise; “Türkiye ile AK Parti'nin kaderi adeta bütünleşmiştir. Türkiye'yi seven AK Parti'yi seviyor, Türkiye'den nefret eden bizden de nefret ediyor.” ifadelerini kullandı.

Öncelikle bir kimsenin herhangi bir partiyi sevmemesi, ülkesini sevmesine engel değildir. Bu bir mantık kargaşasıdır.

Kendi taraftarlarınızı size muhalif olanlara karşı kin ve nefretle dolduruyorsunuz. Bu, size de ülkeye de fayda sağlamaz. Yapmayın, etmeyin!

Ve Türkiye’nin kaderi hiçbir zaman bir partinin ya da bir kişinin kaderi ile bütünleşmemiştir, bütünleşmeyecektir.

Bir ülkenin kaderinin; bir kişinin veya bir partinin kaderiyle bütünleşmesi o ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerdendir.

-Bugün yolsuzluk, rüşvet ve rant; AK Parti’nin kaderi olabilir ama Türkiye’nin kaderi değildir.

-Bugün itibar uğruna israf etmek, adam kayırmak ve bir kişiye sorgusuz sualsiz itaat; Ak Parti’nin kaderi olabilir ama Türkiye’nin kaderi değildir.

-Bugün huzursuz bir toplum, mutlu bir azınlık oluşturmak Ak Parti’nin kaderi olabilir ama Türkiye’nin kaderi değildir.

-Bugün nefret tohumları ekerek, farklı düşünceleri hainlikle itham ederek siyasi ömrüne devam etmek Ak Parti’nin kaderi olabilir ama Türkiye’nin kaderi değildir.

 

Adalet, Gömleğin İlk Düğmesidir

Muhterem arkadaşlar; bugünkü basın toplantımızda daha çok adalet konusunda yaşanan aksaklıklara temas ettik.

Ekonomi, eğitim, tarım, sağlık ve dış politika gibi konularda da büyük sıkıntılarla karşı karşıyayız.

Fakat tüm bu alanlarda yaşanan sıkıntıların ana müsebbibi işte yaşanan bu adaletsizliklerdir.

Adalet mefhumu; ülke yönetiminde gömleğin ilk düğmesi gibidir.

O ilk düğme, tıpkı bugün olduğu gibi yanlış iliklenmişse; tüm işler baştan aşağı yanlış ilerler ve sonunda içinden çıkılmaz bir hal alır.

Biz Saadet Partisi olarak, toplumun tüm kesimleri ile bir araya geliyor, dertlerini dinliyoruz. Kime dokunsak, bin âh işitiyoruz!

Geçim İttifakı çerçevesinde tüm kesimlerin derdini dinliyor, çözüm önerilerimizi anlatıyoruz. Esnafımızı, çiftçimizi, işçilerimizi dinledik; öğrencilerimizi, kadınlarımızı, emeklilerimizi, engellilerimizi ve mağdur bütün kesimleri de dinleyeceğiz.

Yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara, yolsuzluklara ve yanlış yönetim anlayışına itirazlarımızı dile getirmek ve insanımızın her birinin sesine ses olmak konusunda kararlıyız.

Biz Saadet Partisi olarak ülkemizin problemlerini bildiğimiz gibi çözüm yollarını da biliyoruz. Politika komisyonlarımız sürekli çalışıyor ve proje üretiyor.

Geçim İttifakı çerçevesinde bütün toplum kesimlerinin dertlerini dinliyor, çözüm önerilerimizi anlatıyoruz.

Esnafımızı, çiftçimizi, işçilerimizi dinledik; öğrencilerimizi, kadınlarımızı, emeklilerimizi, engellilerimizi ve mağdur bütün kesimleri de dinleyeceğiz.

İnsanımız iktidardan ümidini kesti, arayış içinde.

Bütün problemlerin Saadet iktidarında çözüme kavuşacağını göstereceğiz.

Bu sözlerle basın toplantımıza son veriyor; sizleri ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımızı muhabbet ve hürmetle selamlıyor, katılımınız için teşekkür ediyorum.

Allah'a emanet olunuz…