Ekonomi Talimatla Yönetilmez!

08.9.2021

Ekonomi Talimatla Yönetilmez!

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu haftalık basın toplantısına 6-7 Eylül olaylarına değinerek başlarken ülkemizde eğitim ve ekonomi alanında yaşanan kronik sorunları değerlendirdi ve bu sorunların çözümüne yönelik açıklamalarda bulundu.

6-7 Eylül Olayları

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz,

Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Basın toplantımıza hoş geldiniz…

Tarihimizde kara bir leke bırakan trajik bir olayı anarak başlamak istiyorum. İstanbul’da yaşayan Rum vatandaşlarımıza karşı gerçekleştirilen pogromun 66. yılını geride bıraktık.

Ne yazık ki 6-7 Eylül olaylarında hoşgörüsüzlüğün, ırkçılığın en acı tecrübelerinden birini gördük.

6-7 Eylül’den yıllar sonra anlıyoruz ki yabancı düşmanlığının ortaya çıkardığı izler ve acı hatıralar üzerinden uzun yıllar geçse de kolay silinmiyor.  6-7 Eylül’de yalan bir haber üzerine başlayan olaylarda hayatını kaybedenleri bir kez daha anıyorum.

Böyle acı olayları yaşamış bir ülkede yabancı düşmanlığını besleyen talihsiz açıklamaların yapılmasının ne denli tehlikeli olabileceğini bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.

Eğitim Öğretim Yılı Hayırlı Olsun

2021-2022 eğitim ve öğretim yılı ilk ders ziliyle birlikte başlamış oldu. Uzun zamandır sıralarına, arkadaşlarına, sınıflarına hasret kalan evlatlarımız okullarına kavuşmuş oldular.

Yeni dönemin başta çocuklarımıza, öğretmenlerimize, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah tüm öğretmen ve öğrencilerimiz için başarılı, sağlıklı ve mutlu bir yıl olur. Herkese başarılar diliyorum.

Bu vesileyle önemli gördüğümüz bazı hususların altını çizmek istiyorum.

Çocuklarımız bir buçuk yıldır pandemi şartlarından dolayı okullarından uzakta eğitime devam etmeye çalıştılar. Bu süre zarfında oluşan öğrenme kayıplarını ve diğer problemleri hepimiz biliyoruz.

Bu yıl her ne olursa olsun okullar mutlaka açık tutulmalıdır. Öğrencilerimizin bir sene daha kaybetmeye zamanları, bizim ise okulları kapatma gibi bir lüksümüz kalmadı.

Pandemi tedbirleri eğer bir süre daha devam edecekse yarınımızın teminatı olan gençleri ve çocukları bu tedbirlere kurban etmemeliyiz. Heba etmemeliyiz diyorum çünkü gençlerimiz ve çocuklarımız bizim geleceğimiz.

Türkiye olarak bugün en büyük servetimiz; sahip olduğumuz genç ve dinamik nüfusumuzdur. Biz Türkiye olarak Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkesiyiz.

Bakınız, Türkiye’de okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 18 milyonun üzerinde öğrenci var. 8 milyona yakın üniversite öğrencisini de kattığımızda bu rakam 26 milyona ulaşıyor. 

Sadece bu rakamlar bile Türkiye’nin genç nüfus açısından sahip olduğu potansiyeli, zenginliği ortaya koymak için yeterli.

Peki bu potansiyelden, bu cevherden, bu zenginlikten yeterince yararlanabiliyor muyuz? Maalesef hayır…

Çocuklarımızı bir yarış atı gibi adeta yetiştiriyoruz. Sürekli bir imtihana; imtihan dediğimiz de bilgi seviyesini ölçme imtihanı değil. Yeterli bilgileri vermiyoruz ki bilgi seviyesini ölçelim. Tam tersi; at yarışındaki gibi kim bu derslerde öbürünün önüne geçecek! Böyle bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir yerinde yok. Ne Amerika’da ne Avrupa’da. Çocuklar hep bir gerilim içinde yetişiyor.

Eğitimde bizim esas gayemiz çocuklarımızı hayata hazırlamak, geleceğe hazırlamak olmalıdır. Bir okulu bitirdiği zaman hayata hazır olmalı. Mutlaka seçtikleri bir sahada başarılı olmalarını sağlamalıyız. Hangi sahada olursa olsun mutlaka biz öğrencilerimizi vasıflı bir şekilde yetiştirmek mecburiyetindeyiz.

Müfredat darmadağın! Talim Terbiye Kurulu tamamen işlevsiz. Eskiden Talim Terbiye Kurulunun aldığı her karar, ortaya koyduğu her hedef doğru muydu? Yok, her zaman aynı fikri taşımadık. Ama en azından ortada bir Talim Terbiye Kurulu vardı. Şimdi öyle bir kurulun varlığı veya yokluğu hiçbir mana ifade etmiyor. Müfredat bizim için en önemli konuların başında geliyor.

Türkiye 20 yıldır aynı parti tarafından yönetiliyor. 20 yıl, koca bir nesil demek.

20 yılda eğitimde tam 8 kere bakan, defalarca sistem değişti.  Değişen bakanların hepsi de bir önceki sistemi eleştirip, yeni bir sistem getireceğini söyleyerek göreve başladı.

Sonuç ne? Hepsi hüsran. Hepsi hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Reform diye getirdikleri her sistem bir öncekini mumla arattı.

Ekonomide, dış politikada, üretimde, tarımda bazı yanlışlar yapılabilir ve telafi edilebilir. Ama eğitimde yapılan bir yanlışın emin olun; telafisi mümkün değildir.

Eğitimde yapılan bir yanlış gelecek 50 yılınızı, 100 yılınızı etkiler.  Açık söylüyoruz; Türkiye’de bakan değişikliğinden ziyade zihniyet değişikliğine ihtiyaç var.

Zihniyet değişmediği sürece 8 değil 80 bakan değiştirseniz sonuç değişmez. Çünkü Türkiye’nin köklü bir eğitim değişikliğine ihtiyacı var.

Saadet Partisi olarak milli eğitimi memleket meselesi olarak görüyoruz ve bu konuda atılması gereken adımların ülkemizin bekası gözetilerek siyaset üstü olması gerektiğine inanıyoruz.

Yeni eğitim- öğretim yılı vesilesiyle Saadet Partisi olarak daha önce yaptığımız eğitim konulu araştırmada tespit ettiğimiz sorun ve önerilerimizi bir kez daha kamuoyuyla paylaşmakta fayda görüyorum;

  1. Türkiye'de eğitimin ciddi bir nitelik sorunu bulunmaktadır. Yaptığımız araştırmaya göre vatandaşlarımızın yüzde 72,6'sı Türkiye'de nitelikli eğitim yapılmadığını ifade etmektedir. Bu oran öğretmenler arasında yüzde 78'e kadar yükselmektedir.
  2. Vatandaşlarımızın yüzde 81'i tüm öğrencilerin kaliteli bir eğitime ulaşamadıklarını düşünmektedir.
  3. Vatandaşlarımızın 4'te 3'ü eğitim sisteminin çocukları hayata hazırlamadığını ifade etmektedir. Bu oran öğretmenler arasında yüzde 80'leri aşmaktadır.
  4. Öğrencilerimiz akademik başarı için okul dışındaki aktörlere mahkum edilmektedir. Katılımcıların yüzde 67'si sadece okulda verilen öğretimin akademik başarı için yeterli olmadığını düşünmektedir.
  5. Okullar spor salonu, bina, bahçe gibi fiziki özellikler ve laboratuvar malzemesi, eğitim araç gereçleri gibi teknik donanımlar açısından yeterli değildir.

Okulların fiziki özellikler ve teknik donanım açısından yetersiz olduğunu ifade edenlerin oranı yüzde 70'leri aşmaktadır.

  1. Eğitim sistemimiz her geçen gün daha kötüye gitmekte ve vatandaşlarımız sisteme ilişkin güvenlerini kaybetmektedir. Vatandaşlarımızın yaklaşık 4'te 3'ü eğitim siteminin eskiye nazaran kötüye gittiğini ifade etmektedir.
  2. Adrese dayalı kayıt sistemi okulların kalitesinde denklik sağlanmadığı için mağduriyetler ortaya çıkarmaktadır. Vatandaşlarımızın yüzde 62'si çocuğunu en yakın devlet okuluna gönül rahatlığı ile kaydettiremeyeceğini söylemektedir.
  3. Öğretmenlik mesleği uygulanan politikalar nedeniyle sürekli itibar kaybetmektedir. Öğretmenlerimiz maaşların ve özlük haklarının yetersiz bulmaktadır. Ücretli, sözleşmeli, kadrolu gibi ayrımlar başka bir eşitsizlik durumu ortaya çıkarmaktadır.

SONUÇ OLARAK

Bu tablo göstermektedir ki eğitim sistemimiz büyük bir kaos ve belirsizliğin içine yuvarlanmıştır. Eğitimimiz gerçek hayattan kopmuş, vatandaşlarımız ümitsizliğe sürüklenmiştir.

Ortaya konulan süslü lafların aksine okullarımız teknik ve fiziksel olarak yetersiz durumdadır.

PEKİ SAADET PARTİSİ BU KONUDA NE YAPACAK?

  • Eğitimde nicelikten çok daha fazla niteliğe önem vereceğiz. Okulların sayısını değil, kalitesini arttırmak ilk hedefimiz olacak.
  • Evlatlarımızı sınava değil, hayata ve geleceğe hazırlayacak kalitede bir müfredat ve eğitim metodu oluşturacağız. Çocuklarımızın analitik düşünmesine imkan tanıyacak multidisipliner yaklaşımları kavrayacak kapsamlı bir müfredat hazırlayacağız.

Eğitimde fırsat eşitsizliklerini en az seviyeye indireceğiz. Az gelişmiş bölgelere ve kırsallara daha fazla önem göstereceğiz.

  • Kaliteli eğitim maddi imkânları yetenlerin imtiyazından çıkacak ve toplumun geneline yayılacak. Bunun için de devlet okullarının kalitesini artıracağız.
  • Okulların teknik, teknolojik, fiziki imkânları ve sınıf mevcutları nitelikli öğretime uygun hale getireceğiz.
  • Eğitimin her kademesinde özellikle de yönetim kademelerinde yapılan atamalarda liyakat esaslarını gözeteceğiz. Mülakat sistemini kaldıracağız.
  • Bir ülkenin eğitiminin kalitesi öğretmenlerinin nitelikleri ile doğru orantılıdır. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli öğretmenler yetiştirme konusunda gerekli mesleki eğitim çalışmalarına ağırlık vereceğiz.
  • Öğretmenlerin meslek onuruna yakışır şartlarda çalışabilmesi ve işlerini şevkle ifa etmeleri için öğretmen maaşları ve özlük haklarını yeniden düzenleyeceğiz.
  • Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu çıkaracağız ve söz verilen 3600 Ek Gösterge konularını ivedilikle çözeceğiz.
  • Devlet okullarının kaybettiği itibarı doğru reformlarla yeniden kazandıracağız ve okullarda verilen destekleme/ yetiştirme kurslarının niteliğini arttıracağız.
  • İmam Hatip Liselerinin planlamasını ihtiyaçları dikkate alınarak yapacağız.
  • Meslek liselerini ilgili sektörlerin ihtiyaçlarını dikkate alarak planlayacağız ve meslek liselerindeki eğitimin niteliğini hem mesleki hem de akademik anlamda artıracağız.
  • Öğretmenler arasında ücretli, kadrolu ve sözleşmeli gibi tüm ayrımları ortadan kaldıracağız. Tüm öğretmenleri kadrolu olarak istihdam edeceğiz.
  • Eğitimdeki temel amacımız; öğrencilerimizi uluslararası alanda akranlarıyla rekabet edebilecek birikim ve donanıma ulaştırmak olacak. Dil eğitimini yaygınlaştıracağız ve müfredatı yeniden ele alacağız. Öğrencilerimizi yalnızca diploma sahibi mezunlar olarak değil meslek sahibi uzmanlar olarak yetiştireceğiz.
  • En önemlisi de zorunlu eğitimi kaldıracağız bunun yerine kademeli eğitime geçeceğiz. Mesleki eğitime ağırlık vereceğiz.

 

Eğitim sistemimizin sorunları yüzeysel değil; köklü ve kroniktir. Dolayısıyla alınacak tedbirler de günü kurtarmaya yönelik pansuman tedbirler değil tüm paydaşların katılımıyla köklü, kalıcı ve cesur reformlar olmalıdır.

Kara Kış Geliyor

Kıymetli arkadaşlar;

Ülkemizin uzun zamandır en önemli gündem maddesi tabi ki ekonomi… Daha doğrusu ekonomik kriz. Temmuzda yüzde 18,95 olan yıllık resmi tüketici enflasyonu, ağustosta yüzde 19,25'e yükseldi. Böylelikle enflasyon politika faizinin üstüne çıktı.

Oysa 1 ay önce Erdoğan, enflasyonun mevcut rakamların üzerine çıkmasının mümkün olmadığını söylemişti.

“Allah sonumuzu hayretsin” diyerek sırra kadem basan müstafi Ekonomi bakanı da bundan bir yıl önce 2021 enflasyon beklentisini %8 olarak duyurmuştu.  Ancak enflasyon bu beklentinin tam 11,25 puan üzerine çıkarak %19.25’e ulaştı.

İktidarın enflasyon karşısındaki bu tutumu aslında bir yönetim zihniyetinin küçük bir örneği… Hiçbir tahmini ve öngörüsü tutmayan bir iktidarın Türkiye’yi götürebileceği daha ileri bir nokta yok.

Çarşı pazardaki hayat pahalılığı herkes tarafından yaşanıyor, hissediliyor. Sadece halinden memnun olan bir avuç azınlık bu gerçeğe gözlerini kapatmış vaziyette.

Bakın; sadece 1 yıl içinde tavuk eti %64, ayçiçek yağı %60,8, margarin %53,8 yumurta %49,3, mısırözü yağı %47,3, mercimek %41,8, zeytinyağı %39,4, süt %60, yoğurt %35, nohut %34,4, ekmek %26,4, dana eti %23, makarna %22, un ve pirinç %21 oranında artmış.

Bunlar en temel yaşamsal ihtiyaçlar. Bunların hangisine lüks diyebilirsiniz? Ama en temel gıda ürünlerinde bile akıl almaz boyutta artış var.

Mevsiminde meyve sebzenin 10 lira olduğu bir ülkede hangi refahtan söz ediyorsunuz. Anne babalar çocukları için meyve sebze alırken önce çocuklarının gözlerine sonra da ceplerine bakıyorlar.

İktidar ise gözünü vatandaştan çevirmiş sadece kendi yandaşlarına ve devlet kadrolarına yerleştirdikleri akraba ve ahbaplarına bakıyor!

Değerli Arkadaşlar;

Şimdi tüm eski ekonomik programların işe yaramadığını tescil edercesine yeni bir orta vadeli program yayımlandı.

Aslında bu programlar bütçe hazırlama sürecine yön vermesi kadar ekonominin üç yıllık yol haritası olarak da yorumlanır. Ancak son dönemde tutmayan öngörü ve tahminler manzumesi olması ile meşhur olmuştur.

Bu sebeple iktidarın daha önce hazırladığı programlar hiçbir işe yaramadığı gibi bu programın da işe yaramayacağı açıktır.

Hazırlanan orta vadeli program Cumhurbaşkanının 2023 yılı ekonomik ve mali öngörülerini de içermektedir.

Bu programda yer alan 2023 yılı makroekonomik büyüklüklere ilişkin tahmin ve öngörüler, AK Parti Vizyon Belgesindeki vizyonsuzluğu, vatandaşın hayal tacirliği mağdurluğunu da açıkça tescil ediyor.

Orta Vadeli Programda 2021 ve 2022 büyüme tahminine ilişkin varsayımların gerçekleşmesi durumunda bile AKP 2023 Vizyon Belgesinde 2023 için yer alan 2 trilyon dolarlık milli gelir hedefinin %50’sine bile ulaşamamış olacağız.

AKP’nin 2023 vizyon belgesinde kişi başına düşen gelir 25 bin dolar olmasına rağmen 2023 için OVP’de yer alan öngörü 10.703 dolardır.

Vizyon belgesinde 2023 yılında %5 işsizlik oranı öngörülmüş iken Orta Vadeli Programda 2023 yılı işsizlik oranı çift haneli olarak %11,4 olarak tahmin edilmiştir.

Orta Vadeli Program incelendiğinde 2023 için millete taahhüt edilen hiçbir öngörü gerçekleşmiyor, hatta vizyon belgesinde yer alan oranların yanına bile yaklaşamıyoruz.

Orta Vadeli Program; bütçe açığının arttığı, artan açığın vatandaşa zam ve vergi yükü olarak döndüğü “Karanlık Günlerin Habercisi” veriler içeriyor.

Bütün gerçekleri gizlemek istemelerine ve makyajla ekonominin çöküşünü gizlemek isteseler de Orta Vadeli Program; mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.

Orta Vadeli Programda yer alan Kamu Kesimi Dengesi tablosunda göre Devletin 2023 yılı bütçe açığı 304 milyar liraya ulaşacak. Başka bir deyişle mali disiplinin yok olduğu, bütçe açıklarının iyice şirazesinden çıktığı bir dönem yaşayacağız.

2023 yılında Devletin ödeyeceği faiz tutarı tamı tamına 304 milyar 500 milyon lira olacak. 2024 yılında ise 335 milyar 300 milyon liraya çıkacak.

Anlayacağınız “Faizde durmak yok, yola devam.” düsturu geçerli olmaya devam edecek. Faize bu denli yüksek ödeme yaparken, yatırım harcaması için ayrılan kaynak ise 2023 yılında 221 milyar 600 milyon lira olarak öngörülüyor. Yatırımdan çok faize harcamaya devam edeceğiz.

Peki, bu bütçe açıkları bu denli yüksek faiz ödemeleri için para nereden bulacaklar?

Tabii ki vatandaşın cebine el atılacak. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamları, vergi artışları birbirini takip edecek. Kamuyla birlikte özel sektör de zamlara yüklenecek.

2021 yılı için 1 trilyon 74 milyar TL vergi öngörülerken 2023 yılı için öngörülen vergi 2021 yılının neredeyse %40 fazlası olarak 1 trilyon 470 milyar olarak tahmin edilmiştir. Aynı dönemlere ilişkin enflasyon öngörülenin üzerinde vergi artışının anlamı, vergi zamlarından başka bir şey değildir.

Önümüzde duran tüm bu gerçeklere bakarak kara bir kışın gelmekte olduğunu görmek hiç de zor değil.

Ama milletimizin şunu bilsin; elbette her güzün ardından mutlaka bir bahar gelir. “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var” diyor Mevlana… Hiç kimse bu karanlık günlerin girdabına kapılıp endişe etmesin.

Güzel günleri hep birlikte göreceğimize inanıyorum.