NE DEDİLERSE TERSİNİ YAPTILAR

28.12.2021

NE DEDİLERSE TERSİNİ YAPTILAR

Genel Başkan Yardımcımız Mahmut Arıkan, gündeme dair yaptığı basın açıklamasında önemli değerlendirmelerde bulundu.

"Kıymetli basın mensupları…

Ekranları başında bizi izleyen aziz kardeşlerim, hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Bu basın toplantısı vesilesi ile niyazımız tüm insanlığın ve ülkemizin yaşadığı sorunların çözülmesi.

Yaşanabilir bir Türkiye ve Yeni bir dünyanın inşa edilmesidir.   

YENİ YIL MESAJI

Kıymetli arkadaşlar… Bildiğiniz üzere birkaç gün sonra yeni bir yıla hep birlikte adım atacağız.

Bir yılı daha sevinciyle, hüznüyle geride bıraktık. Biz isterdik ki; 2021 yılını hatırlarken sevinçlerimizi, umutlarımızı, mutluluklarımızı konuşalım.

Ama maalesef büyük oranda bu olmadı. Küresel bir salgının yanında, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz gibi etkenler sebebiyle zor bir yıl geçirdik.

Ne yazık ki 2021 yılında umutlar karamsarlığa, beklentiler hayal kırıklığına dönüştü.

Ama biz gelecek adına umudumuzu yitirmedik, geleceğe dair ümitvarız. Çünkü bizim inancımızda ve ahlakımızda ümitsizliğe ve yeise kesinlikle yer yoktur.

Ne diyordu dün vefatının sene-i devriyesi olan merhum Milli Şairimiz Mehmet Akif;

“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.

'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.

Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.”

Geleceği karanlık görerek azmimizi bırakmayacak, güzel günlerin, aydınlık yarınların inşası için canla başla çalışacağız.

İnşallah 2022 yılı, “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya’nın” kurulmasına yönelik adımların atıldığı bir yıl olacak, Saadet Partisi olarak da büyük atılımların gerçekleştiği bir sürece hep birlikte şahitlik edeceğiz.

2022 yılına adım atarken Cenab-ı Allah’tan niyazımız yeni yılın ülkemizin ve tüm insanlığın saadetine vesile olması, sorunların çözülmesi, sağlık ve sıhhat içinde bir yıl geçirmemizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm milletimizin yeni yılını tebrik ediyorum.                               

 

Sayıları genel nüfusa göre yüzde 1i bile teşkil etmeyen ekonomik açıdan güçlü ve nüfuz sahibi olanların dışında kalan yüzde 99’luk insanlık alemi maalesef en temel insan haklarının dahi ihlal edildiği bir ortamda yaşıyorlar.

Özellikle 21. Yüzyılın başlarından itibaren dünya genelinde özgürlükçü politikalar yerini maalesef güvenlik önceliği kisvesi altında baskı ve dayatmalara terk etti.

Bunun tabi sonucu olarak da demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi değerler ciddi anlamda aşındığı gibi güce ve sertliğe dayalı yönetim anlayışını benimseyen yöneticiler sahnenin ön tarafına yerleşmeye başladı.

Özellikle 2. Dünya savaşından sonra bin bir emekle hayata geçirilmeye çalışılan evrensel ilkelerin kolları, kanatları kırıldı ve birey karşısında devleti önceleyen ve koruyan uygulamalar hayata geçirildi.

Dünya genelinde hızla yaygınlaşan ve adeta salgın halini alan bu olumsuzluklar maalesef ülkemizi de ciddi şekilde etkilemiştir.

Ülkemizi 19 yıldır idare eden Ak Parti hükümetleri de başlangıçta herkes için özgürlük, herkes için adalet, herkes için insan hakları ve herkes için ekonomik refah temini için sınırlı ve yüzeysel de olsa bir takım adımlar atmış ise de sayısal anlamda güçlenip kendilerince devlete sahip olmaya başladıklarında bambaşka politikalara yelken açtılar.

Hayatları boyunca ve daha çok Milli Görüş çizgisinde yer aldıkları dönemde hangi uygulamaya karşı çıkmışlarsa bu gün o uygulamaların katmerlisini yapmaya, hangi kurumlara karşı mücadele vermişlerse bu gün o kurumları can siperane savunur olmuşlardır.

Dün grev önlüğü giyerek işçiye destek olanlar bu gün grev ertelemelerinin altına imzalar atmışlardır.

Dün diyaneti gerçek dini değil devletin dinini Müslümanlara dayatıyor diyenler bu gün devlete sahip olma serabının içinde aynı diyaneti kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadırlar.

Parti programlarına üniversitelere mümkün olduğunca özgürlük sağlamayı ağdalı kelimelerle yazanlar üniversitelerin kendi içinde seçimle rektör belirleme sürecine katılmalarını bile ortadan kaldırmışlardır.

 

Milli görüş gömleği sırtında iken “ne arabın aceme, ne acemin araba üstünlüğü yoktur” düsturunu dillerinden düşürmeyerek ırkçılığa temelden bir karşı koyuş sergileyenler bu gün bir ırkçılığın köküne kibrit suyu dökmek için başka bir ırkçılığı devletin temel politikası haline getirmişlerdir.

Açıklık ve şeffaflık adına tüm iddialarından vazgeçmişler özellikle son on yılda hayatın her alanında tam bir karartma uygulanmaya başlanmıştır.

Ekonomi ve mili gelirin paylaşımı konusunda sergilenen temel politikalara zaten uzun uzun değinmeye gerek yok.

Yıllarca seçim meydanlarında tek parti dönemini, yoklukların, kuyrukların iktidarı olarak yerden yere vuranlar geçen yıl soğanı, sarımsağı bile temin edememişler, günümüzde ise ayçiçeği yağına saltanat kurdurarak ülkeyi nasıl bir noktaya getirdiklerini tescillemişlerdir.

 

Gelinen bu noktada şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki zamanında bozuk sistemle mücadele edenler sistemin başına geçince sistemi adil bir hale getirmek yerine sistemin bir parçası olmuşlardır.

Bozuk tezgahtan bozuk mal çıkar, tezgahı tamir etmezsen başındaki Lütfü de olsa mal bozuk çıkacaktır, Nebati de olsa bozuk çıkacaktır.

Bu günkü idarecilerin anlayamadıkları temel nokta budur. Sisteme sahip olduklarını zannettiler ama sistemin oyuncağı oldular. Yazık ettiler, hem kendilerine yazık ettiler hem bu memleketin onlarca yıllık birikimini heba edip millete yazık ettiler.

Değerli arkadaşlar biz Milli Görüş olarak ülkenin bu en çetrefilli ve gitgide karanlığa büründüğü bir noktada ilk günkü şuur ve ilk günkü mücadele azmimizle yola devam ediyoruz.

Bağımsızlar hareketinin başlangıcında ortaya konulan temel ilkelerin hayata geçmesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Dün olduğu gibi bu gün de;

  • Önce ahlak ve maneviyat diyoruz;
  • Ülkenin kalkınmasının ancak ve ancak üretimle olacağını söylemeye devam ediyoruz;
  • Ülkenin dışarıya karşı güçlü olması için Avrupa Birliği veya başka birliklerde kapı kulu olmak yerine İslam Birliğine öncülük etmesi gerektiğini dillendirmeye devam ediyoruz.
  • Savaş değil, barış; Çatışma değil, diyalog; Çifte standart değil, adalet; Üstünlük değil, eşitlik; Sömürü değil, âdil düzen; Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi demeyi sürdürüyoruz.

İşte biz bu ilkeler doğrultusunda politikalarımızı geliştiriyoruz. Belediyelerde iktidar olduğumuz dönemlerde bu ilkeler doğrultusunda çalıştık, hizmetler ürettik. Gerek 1980 öncesi ve gerekse 1996 yılında kurduğumuz koalisyon hükümetleri sırasında hep bu uğurda politikalar ortaya koyduk.

Biz bir siyasi partiyiz elbette iktidara gelmek istiyoruz, elbette ülkeyi yönetmek istiyoruz. Ancak iktidara gelmek için veya geldiğimizde iktidarda kalmak için bu ilkelerin hiç birinden taviz vermiyoruz.

Bozuk sisteme karşı muhalefetimiz sistemin başına geçinceye kadar olmamıştır. Sistemin başındayken sistemin bozuk yanlarını düzeltme hedefinden ve gayretinden hiçbir zaman geri durmadık.

Dün murdar dediğimiz ciğeri, bu gün soframıza geldi diye yemedik, ona yine murdar dedik.

Evet tekrar ediyoruz, biz iktidara gelmek istiyoruz, ancak bunu sadece o koltuklarda oturup emir sahibi olmak için değil, sahip olduğumuz değerleri, sahip olduğumuz ilkeleri iktidar yapmak için istiyoruz.

Milli görüş partilerinin başına gelenler sadece ülkemizde değil dünyanın hiçbir yerinde hiçbir siyasi görüşün, organizasyonun başına gelmemiştir.

4 partisi kapatılmış, başta lideri ve öncü kadroları olmak üzere yüzlerce mensubu ceza evlerine konulmuş, yıllarca siyasi yasaklı hale getirilmiştir. Buna rağmen her seferinde düşürüldüğü yerden doğrulmuş ve yoluna hiçbir taviz vermeden devam etmiştir.

Seçim sonuçlarına defalarca üzülmüş ama bu üzüntü onu bezginliğe düşürmemiştir.

Bu gün de yurt genelinde binlerce teşkilat mensubumuz biraz evvel sıraladığım değerler ve ilkeler ekseninde gece gündüz çalışmaya devam ediyor.

Saadet Partisi bu değerler ve ilkeler doğrultusunda hareket etmeye devam ediyor. Bu değer ve ilkelerden verilecek tavizlerle elde edilecek konumları kesinlikle kabul etmedik ve etmeyeceğiz.

İttifak ve koalisyon gibi oluşumlar noktasında da teşkilatlarımızın tabanımızın beklentileri tamamen bu yöndedir.

Kimi yerlerde ve kimi basın kuruluşlarında camiamıza yönelik çeşitli roller biçilmektedir. Bir takım taktiklerle kendi stratejik hedeflerine ulaşmada bizi payanda olarak kullanmak isteyenler başarılı olamayacaklardır.

Sadece Partisi şunu yapacak, Saadet Partisi şu ittifak içine girecek, bu ittifakta yer alacak gibi sözlere ve yönlendirmelere karşı verilecek tek cevabımız var, o da Saadet Partisi yakışanı yapacaktır. Yakışanı yapmak… Güzel Türkçe’mizin en güzel deyimlerinden biri. Tüm camiamıza ve tüm kamuoyuna bu sözlerle seslenmek istiyorum. Dün olduğu gibi bu gün de sahip olduğu değer ve ilkeler doğrultusunda Saadet Partisi yakışanı yapacaktır.

 

2022 Yılı Restorasyon Yılı Olmalıdır

Değerli arkadaşlar… 2022 yılına girerken bazı hususları vurgulamak istiyorum;

2021 yılı ekonomiden, adalete, eğitimden dış politikaya Türkiye’mizin birçok alanda savrulma yaşadığı, sıkıntıların arttığı bir dönem olarak geride bırakılmaktadır. Durum ortada arife tarif gerekmez kabilinden detaylıca Türkiye’mizin yaşadığı ağır sıkıntıları tek tek burada saymayacağım.

Malumunuz olduğu üzere Türkiye’de yasakların arttığı, düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı ve iktidar partisinin hoyratça hareket ettiği bir süreç yaşanmaktadır.

Farkına vardınız mı bilmiyorum? Bizim kadim devlet geleneğimiz, örfümüz, kültürümüz ölmüş gibi hareket edilmekte.

Kanunun yerini talimatların, 80 milyonun iradesini bir kişinin aldığı bir sürecin içerisinden geçmekteyiz.

Bu süreçten, bu ortamdan ancak ciddi restorasyon süreci ile çıkabiliriz, Türkiye’nin her alanda çok ciddi ve titiz bir çalışma ile onarılmaya, yaralarının sarılmaya ihtiyacı vardır.

Biz Saadet Partisi olarak, eğitim, sağlık, dış politika, adalet, ekonomi akla gelebilecek her alanda ciddi bir hazırlıkla milletimizin teveccühünü talep etmekteyiz. İnanıyorum ki; 2022 yılında Türkiye’yi restore edecek kadrolar Saadet Partisi kadroları olacaktır.

 

Milletimiz Bunalmış Durumda Meselemiz Kaynamayan Tencere

Kıymetli arkadaşlar…

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu sorunlar devasa boyutlara ulaşmıştır. Toplumsal bir infialle karşı karşıyayız.

Bu durum karşısında ise en büyük sorunumuz konuşulması gerekenlerin, konuşulamamasıdır. Ekranlara bir bakın bu milletin derdinden ne kadar kopuk olduklarını göreceksiniz, milletin derdi açlık.

İnsanımız geçinemiyor! İnsanımız geçim sıkıntısı çekiyor.

Bakınız burada bazı rakamları paylaşmak istiyorum;

Türk-İş: -Gıda fiyatları Aralık'ta aylık %25,75 (Önceki %3,18) -Gıda fiyatları Aralık'ta yıllık %54,96 (Önceki %26,82) artmış durumda. Bunu kendimizde bizatihi görebiliyoruz, market alışverişinde raflara bakın şimşek hızında artmış olan fiyatların hala inmemiş olduğunu açıkça görürsünüz.

Yoksulluk sınırı Aralık'ta 13.072,51 TL olarak belirlendi

Bu düzenin ve çarkın değişmesi bizim boynumuzun borcu, milletimizin derdinin farkındayız çözüm yolunu da biliyoruz. İnşallah bu sorunları çözmek bizlere nasip olacak.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.