ENFLASYONDA DÜNYA İKİNCİSİYİZ

12.4.2022

ENFLASYONDA DÜNYA İKİNCİSİYİZ

Genel Başkan Yardımcımız Şerafettin Kılıç gerçekleştirdiği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

"Değerli basın mensupları, ekranlarından bizleri takip eden değerli vatandaşlarımız; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
 
Öncelikle şu tespiti yaparak sözlerime başlamak istiyorum. İktidar, bilimsel ekseni olmayan, garip ve içi boş bir ekonomi uygulaması içerisindedir. Ortada iktisadi değer taşıyan bir ekonomik model bulunmamaktadır. Görünen tek şey, mantığı olmayan, ekonomi biliminde bir karşılığı bulunmayan, anlamsızlıklar içinde uygulanan yanlış politikalardır. Bunun sonucunda ne yaşanıyor? Dengeleri ve mekanizmaları alt üst olan bir ekonomi.. Çıldıran fiyat artışları.. Gelirlerdeki korkunç erime.. Hayat pahalılığının ve geçim sıkıntısının insanımızı tüketmesi.. Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik tablo.. 
 
Bankaların geçtiğimiz hafta açıklanan Ocak-Şubat dönemi kâr rakamları ise hayli çarpıcı. Bankaların bu dönemdeki kârı geçen yıla göre yüzde 323 artarak 9 milyar TL’den 39 milyar TL’ye yükselmiş. Yani sözüm ona düşük faiz uygulanan bir dönemde bankaların yüzde 300’lük kâr artışı, iktidarın faiz uygulamasının kime yaradığını da açıkça gösteriyor. Bu kâr oranı, faizcinin görülmemiş derecede ihya edildiğini ispatlıyor.
 
Derin ekonomik krizden dolayı kimler çok zor bir süreç yaşıyor: Çalışan, emekli, esnaf, sanayici.. Kimin yüzü gülüyor: Bankaların.. Bu durum uygulanan ekonomi politikalarının bire bir yansımasıdır. 
 
“Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyerek güya dini bir motivasyonla hareket ediyor havası oluşturan iktidar, vatandaşın değil bankaların yüzünü güldürmüştür. 
 
Faizciyi güldüren bir diğer uygulama da Kur Korumalı Mevduat’tır. Ne demek bu sistem? Bankada parası olmayan vatandaş, bankada parası olanların kur kaynaklı zararını karşılıyor. İsminde faiz geçmeyince faiz olmuyor sanılsa da, düpedüz bir faiz ödemesidir.  
 
Kıymetli arkadaşlar
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışını yaptığı Çanakkale Köprüsü’nün temelini 18 Mart 2017’de atarken “hazineden beş kuruş çıkmayacak, vatandaşımıza yük olmayacak” demişti. Köprü 18 Mart’ta açıldı. Köprüden geçen vatandaşlar 200 liracık ücret ödeyecek. Köprüden geçmeyen vatandaşlar ise geçmedikleri, belki de hiç geçmeyecekleri köprü için para ödeyecekler. İktidar, bu kadar ağır bir ekonomik kriz içerisinde neden halkına geçmediği köprünün parasını ödetiyor? Ekmek parasını bile hesap eder hale gelen vatandaşlarımız niye Çanakkale’deki köprü için cebinden para ödeyecek? Hem de 45 bin araç garantisinin gerçekleşmeyeceği net bir şekilde ortada iken.. 
 
Ülkede gerçekleşen kamu yatırımlarının vergilerle finanse edilmesi doğaldır. Vergi vermek de milletimizin hiçbir zaman zoruna gitmemiştir. 
 
Ancak zorumuza giden şudur ki; geçmediğimiz, kullanmadığımız hazine garantili tesislerde müteahhitlerin kârını neden bize ödetiyorsunuz! Bu tesisleri yaptırırken müteahhitlere neden gerçekleşmesi imkânsız rakamları garanti olarak veriyorsunuz? Neden müteahhitlerin karlarını ödeme görevini milletin boynuna yüklüyorsunuz? 
 
Ayrıca bu ihalelerin şeffaf olmadığı ve maliyetleri yükselttiği hem uzmanlarca ifade edilmekte, hem de Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin raporlarında yer almaktadır. 
 
Bunlar yetmezmiş gibi AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın açıklamalarından öğreniyoruz ki, Çanakkale Köprüsü’nün geçiş bedeli AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplantısında belirlenmiş.
 
Geçiş ücretinin AK Parti toplantısında belirlenmesi bize bu sistemde devlet ve partinin nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. Devletin işi, parti MKYK’sında karara bağlanıyor. Ak Parti’nin eski milletvekilleri, il başkanları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde devletin bütçesi ile, yani milletin parası ile ağırlanıyor. O külliye devletin mekânıdır, partinin teşkilat binası değildir. Beştepe’de devletin bütçesi ile Ak Parti milletvekillerini ağırlamak ne etiktir, ne de ahlaki.. Ama ne diyebiliriz ki.. Bildiğiniz tipik deve hikâyesi işte.. Hani deveye boynun neden eğri diye sormuşlar. Nerem doğru ki demiş. 
 
 
 
 
 
Değerli kardeşlerim
 
Ülke ekonomisi uzun zamandır kötü durumdaydı. Ancak özellikle son 6-7 aydır iyice perişan oldu. Türk Lirası yabancı paralar karşısında pula döndü. Fiyatlar roket hızıyla artıyor. En temel gıda maddeleri pazarda, markette el yakıyor. Ramazan sofralarının tadı tuzu kalmadı. Küçük bir kesim dışındaki herkes burnundan soluyor.
 
İktidar bu durumdan ne kadar haberdar? Ekonominin yaşadığı derin krizi Ak Parti görmüyor mu? Algılamıyor mu? Yoksa görüp anlıyor olmasına rağmen halkla alay eder hale mi geldiler? “Herkes halinden memnun, eğlenceye bile para ayırabiliyor insanlar, demek ki durum iyi, boşuna yaygara yapıyorsunuz” denmesi başka nasıl açıklanabilir ki? Durumun vahametinin farkında olsalardı, anormal fiyat artışlarının insanların hayatını ne kadar zorladığını anlar ve bunu önlemek için gerçekten çaba gösterirlerdi.
 
Ülkemizde çok iyi şartlarda yaşayan, pahalı restoranları dolduran, üst düzey hayat süren bir kesim var elbette. Çifte maaş alanlar, iktidar kaynaklarından beslenenler açısından ekonomik sorun olmayabilir. Ancak enflasyon oranının TÜİK’e göre bile yüzde 61’e ulaştığı bir ülkede, sırf bu azınlık kesime bakarak herkesin durumunu iyi zannetmek ya da geçim derdi buhranını görmezden gelmek de gafletten başka bir şey değil. 
 
 
 
Fiilen üç haneli olan enflasyon, her ay yeni bir rekor tazeliyor. Dar gelirliler çoktan tükendi, orta gelirliler ise dar gelirli oldu. İktidarın “Bu ay olmasa bir sonraki ay enflasyonu da düşüreceğiz” açıklamaları gerçekle örtüşmüyor. Zaten Bakan Nebati’nin geçen yılın sonlarında yaptığı “Enflasyon ocak ayında pik yapacak, sonrasında düşerek mayıs ayında tek rakamlı hedefe ulaşacak” anlamına gelen açıklaması da doğru çıkmadı. Çözüm olacak diye uyguladıkları formüller işe yaramadığı gibi, durumu daha da kötüleştirdi. Hem insanların yaşam enerjilerini hem de umutlarını sildi süpürdü.
 
Çözüm üretmesi gereken devlet yetkilileri, ülkemizin durumu ile Avrupa ülkelerini kıyaslıyor. Onların durumunun bizden daha vahim olduğunu iddia ediyor. Türkiye ile kıyaslama yapılan ülkelere baktığımızda, fert başına milli gelir açısından aramızda uçurum olduğunu görüyoruz. Asgari ücret ve emekli maaşları arasında da kat kat fark olduğunu görüyoruz. Onların hayatlarındaki enflasyon oranlarının yüzde 5 ile 8 arasında seyrettiğini görüyoruz. Bu nasıl bir kıyas?
 
 “Bir tek bizde değil, bütün dünyada enflasyon var” diyorlar ya hani. Enflasyonda dünya ikincisiyiz. Dünya birincisi ise Zimbabwe. O da zaten Afrika’nın en fakir ülkelerinden biri. Dünyada bizden daha yüksek enflasyona sahip olan tek ülke bu. Yüzde 72 enflasyon oranına sahipler. Bu durumda onları yakalamamıza bir şey kalmamış. 
 
Zaten TÜİK’in kendisinin bile inanmadığı zorlama verilere değil de, hayatın içindeki gerçek enflasyona baktığımızda fakir Afrika ülkesi Zimbabwe’yi bile sollayarak dünya birinciliğine yükseldiğimizi söyleyebiliriz. 
 
Bu, ibretlik bir tablodur. Yönetememenin ayan beyan resmidir. Ekonomi yönetiminin dibe vurmuşluğunun ilanından başka bir şey değildir. Maalesef Türkiye, yüksek enflasyondan hiper enflasyona doğru koşar adım gitmekte ve halkın payına korkunç bir fakirleşme düşmektedir. 
 
İnsanımızın gelecekten ümidini kestiği noktada, Saadet Partisi olarak sığınılacak bir liman olmaya hazırız. Milletimizin ve ülkemizin tüm problemlerine kalıcı çözümler üretmek, sofradaki ekmeği büyütmek, sanayiyi ve ekonomiyi canlandırmak ve bu adaletsiz düzene son vermek için varız.
 
Bu duygu ve düşüncelerle basın toplantımıza katılımınız nedeni ile teşekkürlerimi sunuyor, saygılarımla hayırlı günler diliyorum."