BÜYÜMENİN DEVAM ETMESİ İÇİN ÜRETİM ŞART

14.12.2022

BÜYÜMENİN DEVAM ETMESİ İÇİN ÜRETİM ŞART

Partimiz Kadın Kolları Genel Başkanı Nurgül Beytiye Ekinci, yüksek refah seviyesine ulaşabilmenin temel yollarından birisinin üretim olduğunu belirterek, “Devletler için kalkınma önemli olduğu kadar kalkınmanın ya da büyümenin sürdürülebilirliği daha da önemlidir. Dış ve iç yatırım ya da finans ile sağlanan büyümenin sürdürülebilir şekilde devam etmesi için üretim ilk şarttır.” dedi.

 

Kadın Kolları Genel Başkanımız Ekinci, “Yerli Malı Haftası” dolayısıyla gerçekleştirdiği basın toplantısında yaptığı konuşmada, Yerli Malı Haftası’nın, tutumlu ve bilinçli bir tüketici olmanın öneminin anlatıldığı ve yurt genelinde tüm okullarda 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan özel bir hafta olduğunu söyledi.

 

Yerli malının; ülkede yetiştirilen, üretilen her türlü mal anlamına geldiğini ve Yerli Malı Haftası ile de yerli üretim ve tüketimin desteklenerek teşvik edildiğini ifade eden Ekinci, “Üretim tüketime, tüketim de üretime bağlı bir aktivitedir. Çünkü üretim olmadan gelir olmaz, gelir olmadan da tüketim olmaz. Üretim bir devletin olmazsa olmazıdır. Üretimi olmayan ülkeler dışa bağımlı, gelişmiş ülkelerin açık pazarı haline gelmiş, elde ettiği tüm kazancı yabancı ülkelere veren doğal olarak da tüketim toplumuna dönüşmüş refah seviyesi düşük milletler haline gelir. Devletler için kalkınma önemli olduğu kadar kalkınmanın ya da büyümenin sürdürülebilirliği dahada önemlidir. Dış ve iç yatırım ya da finans ile sağlanan büyümenin sürdürülebilir şekilde devam etmesi için üretim ilk şarttır.” şeklinde konuştu.

 

Milli Görüş Her Zaman Yerli Üretimden Yana Oldu

 

Merhum hocamız Necmettin Erbakan’ın da her zaman yerli üretimi desteklediğini ve böylelikle Türkiye’nin neler yapabileceğini ortaya koymak istediğini dile getiren Ekinci, bunun için de girişimci arkadaşları ile birlikte Gümüş Motor Fabrikası’nı ve hükümet olduğu dönemlerde de birçok fabrikayı kurduğunu, ayrıca Türkiye’nin ihtiyacı olan ağır sanayi hamlesini hayata geçirmeye çalıştığını anımsattı.

 

Yine merhum Necmettin Erbakan Hocamızın, 1982 yılında Türkiye’nin, Avrupa’nın 5 büyük ülkesinden biri olmasını temin etmek için sanayide ve tarımda üretimi yüzde 100 artırmak suretiyle küresel tedarik zincirinde ve küresel ekonomide ilk 10 ülke arasına girileceğini, bunun da büyük bir hamle olacağını anlattığını ifade eden Ekinci, şunları kaydetti:

 

“Yerli üretimin teşvik edilmesi ve dışa bağımlılığın azaltılması için ilk olarak Sanayi Bakanlığı’nda bir birim oluşturularak yurt dışından ithal edilmek istenen makine ve teçhizatın yerli üretiminin mümkün olmadığına dair yerli imal durum belgesi alınmadan yapılacak ithalat yasaklanmıştır. Savunma sanayi dahil olmak üzere TEMSAN, TEMSAN, TAKSAN, TÜMOSAN, GERKONSAN, TUŞAŞ, TESTAŞ gibi kurum ve kuruluşlar hayata geçirilmiş, sanayi üretiminde lokomotif olacak fabrikaların temeli atılmış ve süratle yükselmeye başlamıştır. Milli Görüş her zaman yerli üretimden yana olmuş ve bu alanda pek çok adım atmıştır. Mesela, 18 çimento fabrikası, 16 gübre fabrikası, 14 şeker fabrikası, 23 Sümerbank fabrikası, 6 SEKA fabrikası, 77 büyük sanayi tesisi 63 organize sanayi bölgesi ve 250 küçük sanayi sitesi. Bütün bunlara ilaveten 7 demir çelik tevziat ve yeni kuruluşlar, 32 ağır makine fabrikası ve MKE’nin makine sahasında yeni büyük atılımları, 4 takım tezgâhı fabrikası, 10 motor sanayine ait tesis, 11 elektromekanik sanayine ait tesis, 3 araştırma merkezi, 4 elektronik sanayine ait tesis, telekomünikasyon sanayine ait 1 tesis, 1 tane de uçak olmak üzere 72 adet ağır sanayi kuruluşu sadece 5 yıl içinde yani 1982 yılına kadar başlanıp bitirilmek üzere hedefe alınmıştır. 300'e yakın fabrikanın temeli atılmış ve 70'e yakını tamamlanmıştır. 462 tesis için yaklaşık 240 milyar lira harcanmıştır. Bu atılımlar sayesinde o dönemde bölgedeki işsizlik problemleri çözülmüş, Türkiye çoğu üründe artık ithal eden değil ihraç eden bir ülke konumuna gelmişti. Bir yandan dış ticaret açığı kapanmaya başlarken bir yandan da milli gelir artmıştı. Böylelikle fabrikalarını kendisi kuran güçlü bir Türkiye konumuna gelmişti ve milletin refahı yükselmiştir.”

 

AK Parti İktidarında Devlet Kurumları Satıldı

 

1990’lardan sonra dünyada rüzgarı esmeye başlayan neo-liberal politikaların 2002 de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’de de esmeye başladığını belirten Ekinci, üretimin yerli ve milli olmadığı Türkiye’de devletin; Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın “Kâr edeni de zarar edeni de babalar gibi satarız!” anlayışını benimseyerek devlet kurumlarını sattığını söyledi.

 

Yabancılara ya da yabancı ortaklara satılan fabrikaların ve kurumların birçoğunun kapatıldığına dikkati çeken Ekinci, şöyle devam etti:

 

“CİMER’in yayınladığı belgeye göre AK Parti, 8 termik santrali, 9 hidroelektrik santrali, 10 şeker fabrikasını, 15 tekel binasını, Sümer Holding’e bağlı 9 şirketi, 11 limanı satmış, bununla da kalmamış TÜPRAŞ, SEKA Kağıt, PETKİM, Gemlik Gübre Fabrikası, TÜGSAŞ’a ait 23 taşınmaz, Paşabahçe Cam, Eti Madene ait bakır, gümüş, krom madenleri gibi tesisleri de satmıştır. Ülke ekonomisi üretime dayalı sanayileşme ve teknoloji ileriye taşıyan durumdur. Sanayi üretimi arttırıcı unsur olmakla birlikte istihdamı da arttırır. Sanayileşme ve teknolojinin yerli ve milli olması da ülkenin kaynaklarının ülke insanına kalmasına neden olur. Sanayileşmenin ve tarımda verimliğin arttırılmasına vesile olan teknoloji yani Ar-Ge çalışmalarının yerli olması da beyin göçünün önüne geçen etmenlerdendir. Bunların birlikte sağlanması ile Türkiye insanca yaşamın gerçekleştiği ‘Yaşanabilir Bir Ülke ve Ardından Yeniden Büyük Türkiye’ olur. Ülke sathına yayılmış kalkınma bireysel, toplumsal problemlerin çözülmesinde basamak görevi görür.”    

 

Tarım Milli Güvenlik Meselesidir

 

Yerli Malı Haftasında akla gelen üretim alanlarından birisinin de hiç şüphesiz tarımsal üretim ve gıda olduğunu ifade eden Ekinci, tarımın, bir ülkenin en stratejik ve önemli ekonomik faktörlerinin başında geldiğini vurguladı.

 

“Bugün, içinde yaşadığımız sistemsel krizin sonuçlarını her geçen zaman daha da derinden hissettiğimiz dönemde gıda güvenliği ve tarımsal üretim kapasitesinin önemi hayati bir nitelik taşımaktadır hatta tarım ve gıda bir güvenlik meselesidir.” diyen Kadın Kolları Genel Başkanımız Ekinci, “Tarımsal üretimin yüksekliği bir ülkenin refah kaynağıyken gıda güvenliği sağlıklı bireyler, mutlu bir toplum demektir. Dünyadaki güvenlikçi politikaların giderek arttığı, ticaret savaşlarının yerini hammadde ve tedarik savaşlarının aldığı, gelecek yüzyılı şekillendirecek iklim değişikliği ve göç olgusunun konuşulduğu böyle bir dönemde kendi kendine yetebilme özelliğinin en belirgin göstergesi olan tarım; açıktır ki sanayileşme ve teknoloji kadar önemli bir hale gelmiştir. Ancak şu anda ülkemiz doğal kaynaklar bakımından avantajlı olmasına rağmen tarımını tamamlayıcı nitelikte olabilecek meyve-sebze, tütün, pamuk gibi ürünler dışında, çoğu tarımsal üründe özellikle hayvansal ürünlerde tarımsal işletmelerinin yapısındaki bozukluk, teknoloji kullanımdaki yetersizlik, düşük verimlilik gibi sorunlar nedeniyle gelişmiş ülkelerle rekabet edecek düzeye ulaşılamamıştır. Bu durum doğal olarak gıda sanayiine de yansımakta, üretimde maliyetleri artırmakta diğer taraftan talep düşüklüğü ve üretimdeki istikrarsızlık üretici ve sanayiciyi olumsuz yönde etkilemektedir.

 

Tarım, bugünün dünyasında artık bir milli güvenlik meselesidir! Gıda güvencemizi ve güvenliğimizi sağlamak ise hayati öneme haizdir” şeklinde konuştu.

 

Çiftçi Emeğinin Karşılığını Alamıyor

 

Türkiye’de özellikle iktidar tarafından, tarımın önemi ve çiftçinin değerinin iyi anlaşılamadığını dile getiren Kadın Kolları Genel Başkanımız Ekinci, “Gerekli destekler verilmemektedir. Çiftçimiz, döktüğü alın terinin karşılığını alamamakta ve toprağa küstürülmektedir! Kanunda yer alan; ‘her yıl bütçeden tarımsal desteğe ayrılması gereken kaynak, GSMH'nın % 1'inden az olmamalıdır’ hükmü dahi hiçe sayılmaktadır. Maalesef bugün çiftçimiz, artık borçlarını dahi ödeyemez duruma gelmiş; traktörünü, toprağını ve hayvanını satmak zorunda kalmaktadır. Çiftçimizi desteklemek için kurulan Ziraat Bankası ise uzunca bir süredir asli görevini yerine getirmemektedir. Çiftçiye icra üstüne icra gönderilirken, bir avuç yandaş şirketin borçları bir kalemde silinmekte; çiftçimize verilmesi gereken destek buralara aktarılmaktadır! İktidar bilmese de biz çiftçimizin emeğinin değerini biliyor; iktidar anlamazlıktan gelse de biz Saadet Partisi olarak, tarımın, üretimin hayati önemini gayet iyi idrak ediyoruz. Bu nedenle, ülkemizin yeniden ‘tarımda kendine yeten bir ülke’ olması en öncelikli hedefimizdir. Tarlaları aydınlatan günebakanlardan, sıvı yağı kuyrukla alan Türkiye'ye nasıl geldik? Üç tarafı denizlerle çevrili iken, en çok balık ithal eden Türkiye'ye nasıl geldik? Hayvanını çoğaltan, ahırlarını dolduran, kendi kışına da ülkesine de yeten hayvancılıktan, et ithal eden Türkiye'ye nasıl geldik? Toprağın her karışına farklı ürün eken çiftçilikten, ekmek yerine sadece mazot parasına hapsedilen Türkiye’ye nasıl geldik? Bugünlere nasıl geldiğimizi ve kimlerin getirdiğini hepimiz biliyoruz.” ifadelerine yer verdi.

 

Yerli Üretimi Güçlendireceğiz

 

Türkiye’nin sadece yabancı yatırımcılara bel bağlayarak üretim kapasitesini arttırmasının mümkün olmadığını belirten Kadın Kolları Genel Başkanımız Nurgül Beytiye Ekinci, şöyle devam etti:

 

“Saadet Partisi olarak, ülkemizin orta gelir ya da gelişmekte olan ülke tuzağından bir an önce kurtulup Yeniden Büyük Türkiye’yi inşa etmesi için üretkenlik ve katma değeri yüksek yürün anlayışına dayalı yerli üretimi çeşitlendireceğiz ve güçlendireceğiz. İlaç sanayi başta olmak üzeri, tıbbi cihazlar, gıda, hijyen ürünleri, kimya, tarım, hızlandırıcılar, yenilenebilir enerji, robotik gibi alanlara önem vererek ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının üretime yansıması için sanayi bölgeleri kurulacaktır. Ülkemizi dışa bağımlı kılan ithalat mantığını değiştirerek, ithalata ayrılan kaynakları sanayiye, teknolojiye ve tarıma ayıracağız! Üreticilerimizi ve ülke tarımını çok uluslu ve küresel şirketlere bağımlı hale getiren ‘maksatlı kotalar’ kaldırılacaktır. Gübre, mazot, ilaç, tohum, elektrik, yem, sulama ücreti gibi girdi maliyetlerini doğrudan destek ve vergi indirimi yoluyla makul düzeylere çekeceğiz. Daha fazla ve daha kaliteli üretim yapılabilmesi için çiftçilerimize teknik bilgi ve teknolojik destek vereceğiz. Her bölgeye ve her ürüne uygun politikalar geliştirilecek ve politikaları belirleme süreçlerine çiftçi temsilcilerimizin doğrudan katılımı sağlanacaktır. Tarım alanlarının amaç dışı kullanımını ise kesinlikle engelleyeceğiz! Tohumdan sulamaya, faizsiz kredi imkanından çiftçimizin borçlarını yeniden yapılandırmaya kadar daha birçok adımı hızlıca atarak; tarım sektörünü ayağa kaldıracağız. Çiftçimizin alın terinin karşılığını eksiksiz alabilmesi, bereketli topraklarımızda ekilmedik bir dönüm tarım arazisinin kalmaması bizim en büyük vaatlerimizdendir.”

 

Ucuz ve Kaliteli Gıdaya Ulaşımı Kolaylaştıracağız

 

İnsanca yaşamın aynı zamanda sağlıklı ve huzurlu bir yaşam olduğunun bilincinde olduklarını ifade eden Kadın Kolları Genel Başkanımız Ekinci, bu yüzden temiz ve güvenilir gıdaya erişimi onurlu bir yaşamanın parçası olarak gördüklerini söyledi.

Saadet Partisi olarak; ucuz ve kaliteli gıdaya ulaşımı kolaylaştıracaklarını vurgulayan Ekinci, “Türkiye’nin gıda üretimini artıracak tarım politikalarına ağırlık vereceğiz. Nüfus büyüklüğünü ve ihtiyaçlarını dikkate alarak kısa, orta ve uzun vadeli plan ve projelerle tarımsal üretim kapasitemizi arttıracağız. Herkesin ucuz, sağlıklı ve kaliteli gıdaya ulaşabilmesini sağlayacağız. Kararlıyız, ülkemiz için saadetli yarınlar, ellerimizle üretilecek.” şeklinde konuştu.

 

Her Daim Mazlum ve Mağdurun Yanındayız

 

Kadın Kolları Genel Başkanımız Ekinci, konuşmasında son gündemdeki konulara da değindi.

Ekinci, bu hafta boyunca yaşanan ahlak dışı olayları ve buna karşılık yazılanları ve konuşulanları esefle takip ettiğini belirterek, “Öncelikle yaşanan inancımıza, ahlâkımıza, insaf ve vicdana sığmayan menfur olayı asla kabul etmediğimizi belirtmekle başlamak istiyorum. İnancımızda bir kadın ya da erkeğin rızası olmadan evlendirilemeyeceğini cinsel bir birlikteliğe zorlanamayacağını belirtmek isterim. Kanunen de ülkemizde evlenme yaşı bellidir ve bu yaş evlenmek için azami yaştır ve bunun dışında hareket edilemez. Bununla birlikte İnancımıza, ahlâkımıza, insaf ve vicdana sığmayan menfur bir mesele üzerinden dinime saldırı, bütün cemaat, vakıf ve dernekleri toptancı bir anlayışla itham etmek ne hukukla ne akılla ne de vicdanla açıklanabilir. Hele ki ülkemizde milyonlarca gencin milli ve manevi değerlerle yetişmesine vesile olmuş ve olan Anadolu Gençlik Derneğimizi itham etmek kimsenin hakkı da haddi de değildir. Toplumsal vicdanı derinden yaralayan bu ve bunun gibi olayların bir an önce sonuca bağlanması gerekmektedir. Bu ülkenin derin yaralarından olan çocuk istismar ve tacizleri siyasetin ve siyasetçilerin algı alanı olmaktan çıkarılıp bir an önce çözülmelidir. Her daim mazlumun ve mağdurun yanında olduğumuzun altını çizmek isterim. Bizim amacımız mağdur olan kızımızın problemlerinin çözülmesi ve yargının kararı sonunda failin cezasını çekmesidir!” ifadelerine yer verdi.