Böyle Bir Vahşete Bugüne Kadar Dünya Şahit Olmadı

26.6.2024

Böyle Bir Vahşete Bugüne Kadar Dünya Şahit Olmadı

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu, TBMM Grup Toplantısında Gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Genel Başkanımız Karamollaoğlu, Saadet-Gelecek Grubu’nun ülkenin problemlerinin tamamını yeri geldiği zaman güzel bir şekilde gündeme getiren ve iktidarı yönlendirmeye çalışan bir grup olduğunu belirterek şunları söyledi:

İktidarı yönlendirmekte ne kadar e başarılı oluyorlar oluyoruz. Onu kesin olarak söylemek mümkün değil neden çünkü biraz iktidar vurdumduymaz gibi davranıyor ve maalesef bu davranış kendilerine de zarar veriyor. Ben uzun zamandır sizlerle beraber olma imkanına kavuşamadım ama bu sefer inşallah birkaç kelimeyle de olsa hem dünya gündemini hem de ülkemizin gündemini değerlendirmeye çalışacağım.

BÖYLE BİR VAHŞETE BUGÜNE KADAR DÜNYA ŞAHİT OLMADI

Tabii dünyamız bir hengamenin içine sürüklenmiş bulunuyor. Bazıları fiilen üçüncü dünya savaşının içindeyiz bu savaşta böyle bir savaş diyorlar. Bazıları da daha bunun başlangıcındayız ifadelerini kullanıyorlar. Ama bizi en çok ilgilendiren maalesef hemen yanı başımızda Gazze'de meydana gelen katliam. İsrail acımasız bir şekilde insan haklarını, hukuku evrensel değerleri hiçe sayarak her gün Gazze’yi bombalıyor. Bombalanacak yer kalmadı adeta hepimizi üzen hastaneler bombalanıyor, ambulanslar bombalanıyor, okullar bombalanıyor.

Böyle bir vahşete bugüne kadar dünya şahit olmadı. Ben ikinci dünya savaşında bile yapılan katliamların bambaşka bir savaş hali vardı. Bu boyuta ulaştığını zannetmiyorum. Hatta Almanya'da yapılan katliamlarla ilgili birçok son zamanlarda iddialar ortaya atılıyor. Aslında bunların büyük bir kısmı doğru da değil diyorlar. Doğru mu değil mi? Şu anda artık üzerinde münakaşa etmeye gerek yok. Ama yanı başımızda Gazze'deki katliamı görmezden gelemeyiz. Başta Amerika Birleşik Devletleri İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere bu katliamları görmezden gelmenin ötesinde, İsrail'e bu katliamlarını devam ettirebilmek için destek veriyorlar.

İsrail'in arzu ettiği hedef arz-ı mevuda yerleşmek. Bunun yeni adı Büyük Orta Doğu Projesi. Bunun için de Sayın Cumhurbaşkanından defaatlerce arkadaşlarımız da ben de yeri geldiği zaman sordum Siz hala Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığını sürdürüyor musunuz? Çünkü bu projenin asıl adı Büyük İsrail Projesi. Fırat'tan Nil'e kadar bütün toprakları kapsayan bir proje. Bizim Güneydoğu Anadolu'muzda bunun için de. Irak, Suriye bunun içinde. Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan'ın bazı toprakları, Mısır, Sina Yarımadası bunun içinde.

Bunun cevabını hala Sayın Cumhurbaşkanı vermedi. Ben vermedi dedim diye düşünmüyorum. Veremiyor.

KATLİAMLARA RAĞMEN HALA İSRAİL’İ TANIYORUZ, BÜYÜKELÇİMİZ VAR

İsrail'i bu katliamlar başladığında uzun bir süre desteklemeye devam etti. Sonra adım adım güya geri çekildi. Şimdi sanki İsrail'i desteklemekten vazgeçmiş gibi bir havanın içine girdi. Ama biz İsrail'i hala tanıyoruz. Bu katliamlara rağmen hala büyükelçimiz var, onların da Türkiye'de büyükelçisi var. Aslında bu katliamlara karşı Türkiye'nin takınacağı tavır doğrudan doğruya İsrail'le olan münasebetleri kesmektir. Bu bizim inancımızın da gereği böyle. Sürekli masum insanları katleden ve bundan hiç taviz vermeyen bir ülkeyle bizim münasebetimiz olamaz, olmamalı. Onun için tavrımızı ben çok net kesin olarak ifade etmekte bir mahsur görmüyorum.

Ha İsrail önlenebilir mi? Elbette önlenir. Kendi içinde gerçekleri gören, hakikatleri bilen insanlar var. Ama İsrail aynı zamanda bir inanç devleti. Bundan dolayıdır ki kendi hahamları kendi inançlarına göre bu bilgileri ifade edenler biz bu işten vazgeçemeyiz. Çünkü bize bu topraklar vaat edilmiş ve açıkça da söylüyorlar. Bizim dışımızda insan gibi gözüken yaratıklar aslında insan değil. Sadece Müslümanlar değil. Amerikalılarda, Avrupalı da aynı şablonun içine giriyorlar. Ben anlamıyorum. Hala görmezden duymazdan geliyorlar ama. Bu dünya, bu sadece buradaki çatışmalardan ibaret değil. Bugün biz en ciddi katliamlara şahit oluyoruz. Hahamları çok açıkça söylüyor. Bizim dışımızdaki insanlar bize hizmet etmek için yaratılmışlardır. Bundan dolayı da biz her muameleyi yapmak hakkına sahibiz diyorlar.

YAPTIKLARINA PİŞMAN OLACAKLAR

Bir gün son bulacak diye inanıyorum ben ama yaptıklarına o zaman pişman olacaklar. Kendi içlerinde bu gerçekleri görenler, bunun böyle devam etmemesi gerektiğine vurgu yapanlar da var. Onları da takdirle karşılıyorum. Hele de İsrail gibi bir ülkede kendi yönetimine karşı böyle bir tavrı sergilemek çok büyük önem taşıyor bizim nokta-i nazarımızda. Tabii sadece Gazze değil bugün dünyada, Ukrayna'da da başka ülkelerde de benzer katliamlar yaşanıyor. Sanki bu savaşların devam etmesi. Bundan dolayı bazıları üçüncü dünya savaşının belki de içindeyiz diyorlar. Adeta bu savaşın devam etmesini, biraz daha genişlemesini, kapsamının büyümesini arzu ediyorlar. Orta Asya'da bazı Müslüman ülkelerde uygulanan baskılar ve katliamlar da bunun en açık delili.

ÇATIŞMALARIN YAYILMA İHTİMALİ VAR!

Putin'in son yaptığı ziyaretler kendisinin artık daha geniş bir kitleyle irtibat kurmak istediğini de gösteriyor. Özellikle Kuzey Güney Kore arasındaki son çatışmalar bir bakıma o ülkelerin de Rusya'ya yanaşma ihtiyacını arttırdı. Bundan dolayı Allah yardımcımız olsun. Hakikaten çatışmaların yayılma ihtimali var. Tabii biz bu çerçevede Hindistan'da meydana gelen katliamları Mudi her ne kadar güç kaybetmiş olsa bile yine iktidarda kalmayı başardı. Müslümanlara karşı tavrı çok kesin acımasız. Diğer taraftan Keşmir'deki problem 70 yıldır sürüyor. Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen kimsenin bir adım attığı yok. Öbür tarafta Arakan'da sıkıntılar var. Çin'de sıkıntılar var. Evet Dışişleri Bakanımız gitti.

Doğu Türkistan'ı ziyaret etti. Ona güzel camileri vesaireleri gösterdiler. Ama halkla yakın temas kurmasına ne kadar müsaade ettiler. Hakikaten orada yaşayan Müslümanlar kendilerine yapılan muameleden memnun mu? Bunu ben doğru olarak yansıtıldı, bunun kanaatinde değilim. Fakat çatışmalar genişliyor. Bu genişlemede bizde, Orta Doğu'da Allah muhafaza etsin bu çatışmaların tam göbeğindeyiz.

BÜTÜN POLİTİKALARIMIZI ÇOK NET BELİRLEMEMİZ İCAP EDER

Onun için bizim buradan şimdi iç politikaya dönmek istiyorum. Bizim bütün politikalarımızı da, ekonomimizi de, diğer ülkelerle olan münasebetlerimizi de, insan haklarına karşı tavrımızı da çok net bir şekilde belirlememiz icap eder. Lafla peynir gemisi yürümez diye bir söz var. Biz ne kadar şatafatlı ifadeler kullansak da hala attığımız adımların neticesinin ne olduğunu bilmiyor.

CUMHURBAŞKANININ İKTİDARDA KALMAKTAN BAŞKA DÜŞÜNCESİ YOK

Uçağımızı yaptık yakında uç uçuracağız. Dizaynı gerçekleşti. Şöyle bir işte motor kullanacağız. Sekiz tane motor geliştirildi eski şehirde. Bunların hepsi güzel şeyler ama ya 21 sene oldu mübareklersiniz iş başına geleli. 21 seneyi geçti. Şu anda Sayın Cumhurbaşkanının bir tane derdi var. Ben bundan sonra bir dönem daha iktidarda nasıl kalır başka bir düşüncesi yok. Bütün çabası bir dönem daha bazılarının da iddiası bu. Bir dönemi belki 7 yıla çıkaracaklar işte anayasada bazı değişiklikler yapılırsa sayın cumhurbaşkanı bir yedi yıl daha ömrü vefa ederse iktidarda kalacak. Ya Allah'tan kork. Ya işe gelirken iki dönemi hadi bilemedin üç dönem diyordun şimdi 21 dönem sana yetmiyor.

Nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış. Milletin önüne çıkarken insanın yüzü kızarır yahu. 20-21 sene önce söylediklerini bugün tekrar tekrar bir dinle lütfen. Modern teknoloji buna imkan veriyor. Kendi sesinden hem de. Başkasının sesinden değil. Ne demiştin, şimdi ne diyorsun, ne yapmaya çalışıyorsun. Mahvettin ya. Toplum kesimlerini alın. Emeklisini, işçisini, memurunu, manavını, bakkalını tek tek gözden geçirin. Herkesin küçük bir zümre, yüzde yirmilik bir zümrenin dışındaki bütün ülke felaketin içinde. Emekli geçiremiyor işte. Gene doğru dürüst bir zam falan gelmedi.

ADALET CUMHURBAŞKANININ İKİ DUDAĞININ ARASINDA

Efendim ne yapsınlar ellerinden geleni yapıyorlar. Yok arkadaş. Ellerinden geleni yapıyorlar kendileri için. Hiç utanma duygusu da taşımıyorlar. Bunun kabullenilmesi mümkün değil. Ekonomi düzelir mi? Emin olun ekonomi düzelir. Bunun işi maalesef sanki ekonomiyle alakalı değilmiş gibi gözükse de adaletle başlar. Adalet mülkün temelidir devletin bugün adalet cumhurbaşkanın iki dudağı arasında.

Böyle bir adaletten adalet olabilir mi bir ülkede? Biz bununa adalet var diyebilir miyiz? Hemen onun arkasından da güzel ahlaki kurallar gelir. Yemeyeceksin, yedirmeyeceksin, israf etmeyeceksin, kimseye bir şeyleri peşkeş çekmeyeceksin. Ama bunlar kural haline gelmiş. Bu kuralları değiştirmeden, bu prensipleri değiştirmeden siz ülkeyi ekonomisini, huzuru sağlayamazsınız. Hele adalet bu işin başında gelir. Onun için biz, hangi yönetim olursa olsun, ahlaki ve manevi değerleri öne almayan bir anlayışın bu ülkeye fayda sağlamayacağına inanıyoruz. Bunu iş olsun diye güzel bir laf söylemek için söylemiyor, bu bir gerçek. Ama maalesef bunların hiçbirisine itibar edilmiyor. Takriben yüzde 20'lik bir ekip var. Onlar har vurup harman savuruyor. Bir cebindekini öbür cebine aktarma ihtiyacını bile duymuyor artık.

EKONOMİNİN DÜZELMESİ İÇİN İLK ATILACAK ADIM İSRAFI ÖNLEMEKTİR

Ekonomi düzelecekse buradan başlar. Ekonomi düzelirken de o ilk atılacak adım israfı önlemektir. Yanlış yatırımlardan vazgeçmektir. Ama maalesef Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle itibardan israf itibarı kazanmak için yaptığın harcama, israf sayılmaz. Bir devlet adamı bunu nasıl söyler ya.

Onun için bir en azından dönem daha iktidarda kalmayı arzu ediyor. Artık yüzde 50 yemiyor. Yüzde 40’tan da emin değil. Onun için nispet aşağı inmeye çalışıyor. Acaba ben iktidar olarak muhalefet tabiri caizse avucumun içine alıp kendim kumanda edersem politikaları değiştirerek bir dönem daha kalabilir miyim? Onlara da elbette bir şeyler vererek. Yapamazsın arkadaş, yapamazsın. Ekonomi bir bütün. Önce  üretime dönük olmayan bütün harcamalardan vazgeçmek mecburiyetindesin.

DEVLET SADECE İSRAFA YÖNELİK YATIRIM YAPIYOR

Bütün harcamalardan. Böyle bir imkan olsa ilk atılacak adım bugün üretime dönük olmayan bütün yatırımları durdurmaktır. Bu ne demektir? Bugün Türkiye'de devletin yaptığı bütün yatırımları durdurmak demektir. Çünkü devlet sadece israfa dönük yatırım yapıyor, bina yapıyor, inşaat yapıyor, yol yapıyor, köprü yapıyor, han yapıyor, hamam yapıyor. Ama maalesef üretime dönük yatırımlarda hiçbir zaman bir ilerleme kaydedilemiyor. Bundan dolayıdır ki biz ekonominin çok kısa zamanda düzeltilebileceğine inanıyoruz. Bunu söyleyince bazı arkadaşlar; ‘yahu ya biraz da ileri gidiyorsun, nasıl düzelteceksin. Bugün iktidarda bulunanlar da bir şeyler yapılıyorsa elbette yapmaya çalışırlar. Sen nasıl düzelteceksin?’ Demin söylediğim usullerle biz bunun örneğini gördük mü? Gördük de bizim gördüklerimizi herkes gördü. Kimse hatırlamak bile istemiyor.

Çok değil bundan 27 sene önce. Erbakan Hoca başbakan oldu. Yüzde 20 mi 30 mu? Devlet diyor ki yüzde 20’den fazla veremeyiz. Paramız yok. Sendikacı diyor ki yüzde 30’dan aşağısına rıza göstermeyiz. Tam o sırada Erbakan Hoca geldi getirin şu hesapları getiremediler. Bir ay müsaade etti. Sonra hesaplar geldi vay canına ya biz tahminimizden daha zenginmişiz dedi. Yüzde 30 ne demek? Biz yüzde 50’yi de veririz. İlk kademede yüzde 30 verilirse devlet iflas eder zannedenler, yüzde 50’nin verildiğine, arkasından da yıl sonuna kadar bir yüzde 25, bir yüzde 20 zam daha yapıldığına şahit oldular. Yüzde 125 yüzde 130.

Ama siz bunu kimsenin dile getirdiğine şahit oluyor musunuz? Olmazsınız söyleyemezler, hatırlamazlar. Kulaklarını tıkarlar. Niye bu söylendiği zaman kendilerinin ne kadar beceriksiz ve aciz oldukları ortaya çıkardı ondan. Bu laf değil ki yaşanmış bir gerçek.

Şu anda bunu dile getiren hiç kimse var mı? Hiçbir siyasi yok. Getirmezler. Neden? Çünkü böyle bir tavır takınmak iktidarın değil, ülkenin lehine de onun için o ülke kalkınır. Türkiye o dönemde yüzde 7’nin üzerinde bir kalkınma sağladı. Yüzde 7’nin üzerinde bu enflasyon yüzde 125-130’lardan yüzde 75’lere indi. Bu zamma rağmen. Hele Bağ-Kurlular yerine göre onların alanı geniş olduğu için yüzde 100, yüzde 200’den yüzde 700-800’e kadar zam aldılar. Ben size hikaye anlatmıyorum ki. Yaşananları anlatıyorum. Peki bizim dışımızda bunu hatırlayan var mı? Kimse hatırlamak istemiyor. Hele iktidar mümkün olduğu kadar kaçıyor. Maalesef bugün ana muhalefet partisi dahil diğerleri de bunu söylemekten korkuyor. Yarın biz göreve gelsek bizden de bunlar istenir. Biz bunları beceremeyiz diye düşünüyorlar. Evet onlar beceremezler. Yürekleri yetmez.

Muhterem arkadaşlarım ben size olmuş şeyleri anlatıyorum, söylüyorum ve onun arkasından da yapılması icap eden husus elbette şahsiyetli bir dış politika izlemektir. Erbakan Hoca iki ay sonra D-8’leri kurmak için yola çıktı. 2 ay sonra iktidara geldikten. 8-10 ay sonra da D-8’lerin kuruluş anlaşmasını imzaladı. O zaman ortalık biraz karıştığı için istifa etti. Yerine Tansu Hanım gelsin diye olmadı. Sayın Demirel vermedi. Demirel'e güvenilmez demişti. Allah taksiratlarını affetsin geçti gittiler.

D-8’LER AYAĞA KALKSIN DÜNYA DEĞİŞİR

Ne anlatıyorum çok kısa bir zaman sürecinde 8 İslam ülkesinin Endonezya'dan Nijerya'ya kadar toplam nüfusu 1 milyarı geçen dünyanın en zengin doğal gaz ve petrol yataklarına sahip 8 ülkesi bir araya geldi. D-8’leri kurdular. Genel sekreterlik İstanbul'da. Bu sene isimlerini bir kere duyduk. Ama aralarındaki münasebet o kadar zayıf ki maalesef hiçbir şey yapmıyor görüntüsü var. Hiçbir şey. Halbuki şimdi özellikle de İsrail'in yapmış olduğu bu zulüm karşısında D-8’lerin ayağa kalkması, İsrail'in tepesine de yumruğu indirmesi gerekirdi. Heyhat, bunu yapacak dirayet gerekli, irade gerekli, elbette güç de gerekli. 8 ülke bir araya geldiği zaman bunu yapmak mümkün, bunu gerçekleştirmek mümkün. Dünya değişir. D-8’ler ayağa kalksın dünya değişir. Erbakan Hoca'nın o koalisyonu devam ettirememesinin, bu kadar başarıya rağmen temel sebebi dış güçlerin buna rıza göstermemesidir. Kendiliğinden olmadı bu işler. Ben size gerçekleri söylüyorum, gerçekleri anlatıyorum. Eğer iktidara dirayet sahibi birileri gelsin emin olun Türkiye de değişir, Orta Doğu da değişir, dünya da değişir. Allah nasip ederse bir gün biz bunları mutlaka gerçekleştireceğiz diye ümit ediyorum. Neye bağlı? Halkımızın uyanmasına, halkımızın gerçekleri görmesine, halkımızın bizi anlamasına bağlı.

Biz bunu nasıl anlatacağız? Nasıl olacak da bugün emekli hala ya cidden havsalam almıyor. Toplumun yüzde 65 fakirlik sınırı altında.

BİZİM İÇİN ASGARİ ÜCRET YOKSULLUK SINIRIDIR

Bir açlık sınırı var, bir yoksulluk sınırı var. Yoksulluk sınırı dediğiniz nedir? Bir insan yoksulluk sınırında ücret alıyorsa aslında bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ücret alıyor demektir. Yoksulluk sınırında.

Bu onun hakkı. Avrupa'da en basit yerde çalışan insan onun üzerinde bir maaş alıyor. Niye? Tatilini yapıyor, arabası var, bir kısmının evi var. Emekli olduğu zaman bir sıkıntının içinde değil. Türkiye’ye kadar geliyor. Burada istediği gibi keyif çatıyor. Muhterem arkadaşlarım onlar yapıyor da biz niye yapamayalım? Bizim neremiz eksik? O halde biz iktidara geldiğimiz zaman tekrar yani bazıları bizim aklımız bu işe ermez. Çok atıyorsun diyebilirler ama bizim için asgari ücret yoksulluk sınırıdır. Ha bu bir senede gerçekleşmeyebilir ama iki üç senenin içinde o rakam gerçekleşir. Gerçekleşmek mecburiyetinde. Birileri nereye harcayacağını bilmezken, birileri üç beş yerden iki yüz üç yüz beş yüz bin lira maaş alırken, parayı nereye koyacağını bilmezken, diğerlerinin aç gezmesine biz rıza gösteremeyiz.

Bu mümkün. Bütün mesele bizim bunun mümkün olduğunu insanımıza nasıl anlatacağız? Biz bunu anlattığımız zaman iktidara geliriz. Bütün mesele kullanacağımız ifadeler, kararlılığımız, kendimize güvenimiz ve bu güveni vatandaşa aşılayabilmemiz. Türkiye değişir, çok kısa zamanda değişir. Biz bu misali gördük, bu misali yeniden bu ülkeye yaşatırız. Allah'ın izniyle ha o zaman ne olacak? O zaman meydana gelen hadise şu; gelecek hadise. Biz belli bir süre sosyal yatırımlara yola hele havaalanına hele de hiç uçak inmeyen havaalanlarına, devlet binalarına, adalet saraylarına, belediye binalarına, vilayetlere biz buralara para harcamayacağız. Ben son zamanlarda fotoğraflarını görmeye başladım. Havsalam almıyor. Saraydan daha mükemmel bilmem 15-20 bin nüfuslu bir ilçenin belediye binası. Hiç Allah korkusu yok mu ya sizin kalbinizde? Orada namaz kıldığıyla iftihar ediyor. Hay senin kıldığın namaz. O namazdan sana fayda gelmediği gibi kimseye gelmez ya. Namaz insanı dürüst yaparsa bir mana ifade eder. Cenab-ı Hakk'ın karşısında acziyetini ortaya koyarsa bir mana ifade eder. Yoksa namaz sadece şekilden ibaret değildir. Namaz buyuruyor, haldir.

BİZ İKTİDARA GELELİM HİÇBİR DEVLET MEMURU YERLİ ÜRETİLMEYEN ARACA BİNEMEZ

Onun için bizim değişikliklere ihtiyacımız var. Onun için biz bütün bu yatırımların kökünü kuruturuz da artık kökünü kurutacak yerde kalmadı. Çünkü herhalde inşa edilmeyen belediye binası, hükümet binası, adalet sarayı kalmadı. Türkiye'de gibi. Hele de belediye başkanlarının, valilerin kendi makam odaları, kullandıkları araçlar. Eğer ben tekrar şunu da ifade edeyim. Biz iktidara gelelim. Hiçbir devlet memuru yerli üretilmeyen bir araca binemez. Hiçbir devlet memuru bilemez. Milyarları biz başka yerlere harcayacağız. Ama vatandaşa gelince o kendi arabasını bile kullanma hakkına sahip olamayacak.

ZİHNİYET DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ VAR

Türkiye'nin süratle bir zihniyet değişikliğine ihtiyacı var. Bu zihniyet değişikliği bizde var. Toplumumuz bunu arzu ediyor. Bunu yapmak sadece ve sadece bir tavır meselesi. Adalet yöneticinin tavrıyla ortaya çıkar. Bir yönetici kendi hakkında bir dava açıldığında hakim önüne gidip hesap vermeyi içine sindiremiyorsa o adam adil olamaz, olamaz.

Ben ister istemez hulafa-i raşidin dönemine bakarım. O döneme bakın kimse bir insan bir makama talipse o makamı o insana vermiyorlar. Neden biz isteyene değil layık olana veririz görevi diyorlar. Çok önemli bir şey. Hz. Ömer Efendimiz aslında zamanında zengin bir insanken Hz. Ebubekir Efendimiz de dahil kafasını bir taşın üzerine koymuş. Bir binanın gölgeliğinde dinlenirken dışarıdan bir sefir geliyor. Bu hali görünce sizi kimse yenemez diyor. Sizi eğer başınızdaki insan böyle yaşıyorsa. Biz onlardan ders alacağız. Onlar bizim önderlerimiz. Zengin yaşayan hiçbir halife yok.

Onun için meselelere biz farklı bir mantıkla yaklaşırız. Yaklaşmak mecburiyetindeyiz. Allah nasip ederse bir gün biz iktidara geldiğimiz zaman bu söylediklerimizin lafta kalmadığını herkes görecek, milletimiz de görecek.