Atılması Gereken Adımlar
• Materyalist bakış açısı insanlığının en önemli sorunudur. Bu sorun insanlık için en önemli tehditlerin başında gelmektedir. Bu sorun ahlaki ve manevi değerlerin yeniden ihyası ile aşılabilir.
• Baskıcı rejimlerin doğasında, zayıfı haklı da güçlüye karşı korumayan bir anlayış vardır. Bunun adı zulümdür, haksızlıktır. Hak kavramı güce göre değişen bir kavram değildir.
“İnsanlık bugün neden acı çekiyor?” sorusunun cevabı net olarak budur. Bu duruma “dur” denilemediği takdirde, insanlığın huzur bulması mümkün olmayacaktır. Bu anlayışı değiştirmek şarttır. Aksi halde herkes bir gün bu yaklaşımın neden olduğu olumsuzluklardan üzerine düşeni alacaktır.
• Çatışmanın yerine diyalog esas olmalıdır.
Huzura ve barışa giden yol, samimi işbirliği ve dayanışmadan geçer. Bu da ancak diyalogla olur. Diyalog zemini herkes için bir fırsattır. Çatışmayı öncelemek sorunları daha da içinden çıkılmaz noktalara taşır.
• Uluslararası ilişkilerde çifte standart değil adalet esas alınmalıdır.
Mevcut dünya düzeninde insan hakları, özgürlükler, demokrasi gibi kavramlar daha çok propaganda amacıyla kullanılmaktadır ve çifte standartlar mevcut uluslararası sistemin karakteristiği haline gelmiştir. Kendi ülkelerinde insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkan bazı ülkeler, söz konusu “öteki”nin hakkı, özgürlüğü olduğunda bunu görmezden gelmekte ve çıkarları için taban tabana zıt davranışlar sergilemekte bir beis görmemektedirler.
• Eğer bu dünyada bütün insanlar barış ve huzur içinde yaşayacaklarsa, bunun için adalet esas olmalı, çifte standartlar terk edilmeli, insan hakları ve özgürlüklerin herkes için geçerli olduğu kabul edilmelidir.
• Üstünlük iddiasından vazgeçilmeli, eşitlik esas olmalıdır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından “Yeni Dünya Düzeni”nin küresel hâkimiyet mücadelesini bitireceğine dair iyimser havalar çoktan dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür ki hegemonya mücadelesi devam etmektedir. Şimdi daha karmaşık ilişki ağları üzerine, alan açma, mevzi kazanma mücadeleleri daha da hızlanmıştır. Bu durum gücün istismar edilmesine sebep olmaktadır. Bu eşitsizlikler olduğu müddetçe, dünyanın başı dertten kurtulmayacaktır.
• Sömürü yerine âdil paylaşım ve işbirliği esas alınmalıdır.
19. ve 20. yüzyıllar sömürü ve dünyayı paylaşma yüzyılları olarak tarihe geçti. Bu mücadele milyonlarca insanın ölümü ve sakat kalması ile sonuçlanan savaşları getirmiştir.
Irkçı emperyalizmin bütün dünyayı kendisine köle yapmak için kullandığı en önemli vasıta, faizci kapitalist sistemdir. Bu insafsız ve sakat sistem eliyle küçük bir emperyalist azınlık bütün insanlığı sömürmektedir. Bu taşınabilir bir sistem değildir. Mutlaka bir yerde sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Sömürgecilikle işgal edilen ülkelerin zenginlikleri gelişmiş ülkelere akmış; zenginler daha zengin, fakir ülkeler ise daha fakir hale gelmiştir. Bugün gelişmiş kuzey ülkeleri ile gelişmekte olan ve geri kalmış güney ülkeleri arasında gelir dağılımı ve yaşam standardı açısından derin uçurumlar oluşmuştur. Gelişmekte olan ekonomiler borç yükleri altında ezilmiş, borçlarının faizlerini bile ödeyemez duruma gelmişlerdir.
Bu durumdan, sadece fakir güney ülkeleri değil, gelişmiş olan bazı ülkeler de kendi elleriyle oluşturdukları bu sonuçtan rahatsız olmaya başlamışlardır. Sorun sadece borç ve faizlerin geri ödenememesi ile sınırlı değildir. Bugün, refah ve özgürlük isteyen güney ülkelerinin insanlarının, gelişmiş batılı ülkelere akın etmeleri sonucunda Batıda göçmen sorunu ortaya çıkmıştır. Böylece bu asırda dünyanın en ciddi sorunlarından birini göçmenler sorunu oluşturmaktadır.
Sömürü araçlarından biri de gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere verdikleri yüksek faizli borçlardır. Bu şekilde ülkeler arası gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Şimdi fakir ülkeler borçlarının faizlerini dahi ödeyemez hale gelmişlerdir. Sömürü bütün dünya için felakettir. Bu durum bumerang gibi geri dönüp sömürü düzenini kuranları da mutlaka bulacaktır.
Bütün bu sorunlar sömürü ile değil ancak samimi işbirlikleri ile aşılabilir.
• Baskı, totalitarizm ve faşizm insanlara acı ve gözyaşı getirmiştir; insanlığın mutluluğu için, insan hakları ve özgürlüklerin tüm dünyada hâkim olması gerekmektedir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşan ülkelerin yaşananlardan ders alarak ortaya çıkardıkları çeşitli insan hakları ve özgürlük sözleşmeleri kâğıt üzerinde kalmamalı, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için uygulanır hale getirilmelidir. Bu metinleri hazırlayanların, dün içine düştükleri durumları unutup, bugün onları yaşadıkları diğer halklara yaşatmalarını anlamak mümkün değildir.
Saadet Partisi, tüm insanlığa saadet getirecek adil bir uluslararası sistemin kurulması için aşağıdaki şu prensiplerin zorunlu olduğuna inanmaktadır:
• Savaş değil, Barış
• Çatışma değil, Diyalog
• Çifte standart değil, Adalet
• Üstünlük değil, Eşitlik
• Sömürü değil, İşbirliği
• Baskı ve Tahakküm değil; İnsan Hakları, Özgürlükler ve Demokrasi
Aslında bu açıklanan sebeplerden dolayıdır ki, D-8’lerin bayrağında bu temel prensiplere işaret etmek üzere 6 tane yıldız bulunmaktadır.
Biz bu prensipleri merkeze alan bir barışdünyasının kurulmasında, Türkiye’nin öncülük yapacağına inanıyoruz.Türkiye, tarihi ve coğrafyası ile büyük imkânlara sahip olduğu gibi, aynı zamanda bütün insanlığın huzuru için gerekli olan bu büyük sorumluluğu taşımaktadır.
• Baskıcı rejimlerin doğasında, zayıfı haklı da güçlüye karşı korumayan bir anlayış vardır. Bunun adı zulümdür, haksızlıktır. Hak kavramı güce göre değişen bir kavram değildir.
“İnsanlık bugün neden acı çekiyor?” sorusunun cevabı net olarak budur. Bu duruma “dur” denilemediği takdirde, insanlığın huzur bulması mümkün olmayacaktır. Bu anlayışı değiştirmek şarttır. Aksi halde herkes bir gün bu yaklaşımın neden olduğu olumsuzluklardan üzerine düşeni alacaktır.
• Çatışmanın yerine diyalog esas olmalıdır.
Huzura ve barışa giden yol, samimi işbirliği ve dayanışmadan geçer. Bu da ancak diyalogla olur. Diyalog zemini herkes için bir fırsattır. Çatışmayı öncelemek sorunları daha da içinden çıkılmaz noktalara taşır.
• Uluslararası ilişkilerde çifte standart değil adalet esas alınmalıdır.
Mevcut dünya düzeninde insan hakları, özgürlükler, demokrasi gibi kavramlar daha çok propaganda amacıyla kullanılmaktadır ve çifte standartlar mevcut uluslararası sistemin karakteristiği haline gelmiştir. Kendi ülkelerinde insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkan bazı ülkeler, söz konusu “öteki”nin hakkı, özgürlüğü olduğunda bunu görmezden gelmekte ve çıkarları için taban tabana zıt davranışlar sergilemekte bir beis görmemektedirler.
• Eğer bu dünyada bütün insanlar barış ve huzur içinde yaşayacaklarsa, bunun için adalet esas olmalı, çifte standartlar terk edilmeli, insan hakları ve özgürlüklerin herkes için geçerli olduğu kabul edilmelidir.
• Üstünlük iddiasından vazgeçilmeli, eşitlik esas olmalıdır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından “Yeni Dünya Düzeni”nin küresel hâkimiyet mücadelesini bitireceğine dair iyimser havalar çoktan dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür ki hegemonya mücadelesi devam etmektedir. Şimdi daha karmaşık ilişki ağları üzerine, alan açma, mevzi kazanma mücadeleleri daha da hızlanmıştır. Bu durum gücün istismar edilmesine sebep olmaktadır. Bu eşitsizlikler olduğu müddetçe, dünyanın başı dertten kurtulmayacaktır.
• Sömürü yerine âdil paylaşım ve işbirliği esas alınmalıdır.
19. ve 20. yüzyıllar sömürü ve dünyayı paylaşma yüzyılları olarak tarihe geçti. Bu mücadele milyonlarca insanın ölümü ve sakat kalması ile sonuçlanan savaşları getirmiştir.
Irkçı emperyalizmin bütün dünyayı kendisine köle yapmak için kullandığı en önemli vasıta, faizci kapitalist sistemdir. Bu insafsız ve sakat sistem eliyle küçük bir emperyalist azınlık bütün insanlığı sömürmektedir. Bu taşınabilir bir sistem değildir. Mutlaka bir yerde sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Sömürgecilikle işgal edilen ülkelerin zenginlikleri gelişmiş ülkelere akmış; zenginler daha zengin, fakir ülkeler ise daha fakir hale gelmiştir. Bugün gelişmiş kuzey ülkeleri ile gelişmekte olan ve geri kalmış güney ülkeleri arasında gelir dağılımı ve yaşam standardı açısından derin uçurumlar oluşmuştur. Gelişmekte olan ekonomiler borç yükleri altında ezilmiş, borçlarının faizlerini bile ödeyemez duruma gelmişlerdir.
Bu durumdan, sadece fakir güney ülkeleri değil, gelişmiş olan bazı ülkeler de kendi elleriyle oluşturdukları bu sonuçtan rahatsız olmaya başlamışlardır. Sorun sadece borç ve faizlerin geri ödenememesi ile sınırlı değildir. Bugün, refah ve özgürlük isteyen güney ülkelerinin insanlarının, gelişmiş batılı ülkelere akın etmeleri sonucunda Batıda göçmen sorunu ortaya çıkmıştır. Böylece bu asırda dünyanın en ciddi sorunlarından birini göçmenler sorunu oluşturmaktadır.
Sömürü araçlarından biri de gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere verdikleri yüksek faizli borçlardır. Bu şekilde ülkeler arası gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Şimdi fakir ülkeler borçlarının faizlerini dahi ödeyemez hale gelmişlerdir. Sömürü bütün dünya için felakettir. Bu durum bumerang gibi geri dönüp sömürü düzenini kuranları da mutlaka bulacaktır.
Bütün bu sorunlar sömürü ile değil ancak samimi işbirlikleri ile aşılabilir.
• Baskı, totalitarizm ve faşizm insanlara acı ve gözyaşı getirmiştir; insanlığın mutluluğu için, insan hakları ve özgürlüklerin tüm dünyada hâkim olması gerekmektedir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşan ülkelerin yaşananlardan ders alarak ortaya çıkardıkları çeşitli insan hakları ve özgürlük sözleşmeleri kâğıt üzerinde kalmamalı, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için uygulanır hale getirilmelidir. Bu metinleri hazırlayanların, dün içine düştükleri durumları unutup, bugün onları yaşadıkları diğer halklara yaşatmalarını anlamak mümkün değildir.
Saadet Partisi, tüm insanlığa saadet getirecek adil bir uluslararası sistemin kurulması için aşağıdaki şu prensiplerin zorunlu olduğuna inanmaktadır:
• Savaş değil, Barış
• Çatışma değil, Diyalog
• Çifte standart değil, Adalet
• Üstünlük değil, Eşitlik
• Sömürü değil, İşbirliği
• Baskı ve Tahakküm değil; İnsan Hakları, Özgürlükler ve Demokrasi
Aslında bu açıklanan sebeplerden dolayıdır ki, D-8’lerin bayrağında bu temel prensiplere işaret etmek üzere 6 tane yıldız bulunmaktadır.
Biz bu prensipleri merkeze alan bir barışdünyasının kurulmasında, Türkiye’nin öncülük yapacağına inanıyoruz.Türkiye, tarihi ve coğrafyası ile büyük imkânlara sahip olduğu gibi, aynı zamanda bütün insanlığın huzuru için gerekli olan bu büyük sorumluluğu taşımaktadır.