HER YENİ GÜNE YENİ BİR ZAMLARI VAR!

13.10.2021

HER YENİ GÜNE YENİ BİR ZAMLARI VAR!

Haftalık basın toplantısına servis kazasında hayatını kaybeden öğrencilerimiz ve Azez’de hayatını kaybeden şehitlerimiz için taziyede bulunarak başlayan Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu; Paris İklim Anlaşması’nı, giderek eriyen asgari ücreti, sonu gelmeyen zamları ve gelir dağılımındaki adaletsizlikleri gündemine alarak değerlendirmelerde bulundu.

Değerli basın mensupları,

Muhterem arkadaşlar,

Ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;

Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum.

Maalesef basın toplantımıza başlarken vefat ve şehit haberi vermeden geçemiyoruz bu da bizi üzüyor.

Afyon’da bir okul servisinin yaptığı kaza sonucunda beş yavrumuz vefat etti. Allah rahmet etsin, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Ayrıca Suriye’nin Azez Bölgesi’nde şehitlerimiz oldu. “Biz teröre karşı ciddi bir mücadele veriyoruz, artık terör bitti.” denilen bir dönemde haftalık şehit haberi hiç kesilmiyor.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Milletimizin başı sağ olsun.

PARİS İKLİM ANLAŞMASI

Öncelikle geçtiğimiz hafta TBMM'de kabul edilen Paris İklim Anlaşması ile basın toplantımıza devam etmek istiyorum.

Biz bu hadiseyi önemsiyoruz, bu anlaşma 22 Nisan 2016’da New York’ta akdedilmişti. Bu hafta bizim meclisimizden geçti.

Şunu başta ifade etmek istiyorum; çevre bizim için kalkınma kadar önemli bir hadisedir. Türkiye’mizde adaletin, hukukun tesis edilmesi kadar önemli bir hadisedir. İçinde rahat yaşayacağımız bir dünya sağlıklı çevre koşulları ile hayata geçer.

Bize emanet edilen; suyu, toprağı, bitki örtülerini, ormanlarımızı bizden sonraki nesillere onların yaşayacağı rahat bir dünya teslim etmek mecburiyetindeyiz.

Bu anlaşma dünyada birtakım yankılar meydana getirdi ancak bazı endişeler de doğurdu çünkü dünyamız küçüldü artık. Çevre de bundan dolayı çok büyük önem taşıyor. Bir bölgede siz çevreyi zehirliyorsanız başka bir bölge bundan etkileniyor.

Hava hareketleri, denizlerin mevcut durumu gibi meselelerle bunu idrak ediyoruz. Saadet Partisi olarak çevre konusuna verdiğimiz öneme vurgu yapmayı da bir vazife olarak görüyoruz.

Ancak anlaşmalar bu konularda derinlemesine tedbir alındığı manasına gelmiyor. Bizi endişelendiren başka hususlar var, bunların mutlaka izale edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bugün eğer atmosferde sıcaklı artıyorsa, eğer buzullar eriyorsa bu kalkınmakta olan ülkelerin değil; tam tersi kalkınmış olan ve dünyayı sömüren, bu sömürüyü yaparken de gerekli tedbirleri almayan sanayileşmiş ülkelerin problemi.

Dünyayı bu hale bu ülkeler getirdiler. Onların omuzlarında taşıdığı mesuliyet bizim veya bize benzer ülkelerden veya tamamen geri kalmış, problemlerini çözemeyen ülkelerden kaynaklanmıyor.

Evet, anlaşmalarda birtakım atıflarda bulunuluyor. Batılı ülkelerin de mutlaka kalkınmakta olan ülkelerin çevreyi koruma konusundaki alacakları tedbirlere katkı sağlamaları gerekiyor. Biz bunu uygulamada göreceğiz ama üzülerek ifade ediyorum; gelişmiş ülkelerin bu konuda üzerlerine düşen görevi bihakkın yerine getirebileceklerine güvenmiyorum.

Trump bu anlaşmalar imzalandığında göreve geldi. İlk icraat olarak “ben bu anlaşmalara uymayacağım” dedi. Gitti, ABD’de kömür havzalarını süratle enerji üreten kaynaklar haline getirmeye başladı. Biden bunu durdurdu ama ya Trump kafasında birisi gelirse iş başına veya Avrupa “ben bu kararlara uymayacağım” derse ne olacak?

Bu bir sorumluluk meselesi ve üzülerek ifade ediyorum; batılıların bunu kabullenmediği fikrindeyim.

Biz bunu yakından takip etmek mecburiyetindeyiz, iklim değişiklikleri çok ciddi problemler meydana getiriyor.

Türkiye olarak şunu hemen söyleyeyim; ülkemizin kalkınması için üretim bir numaralı meselemiz bizim.

Tarımda da sanayide de teknolojide de bu konuda üzerimize düşeni fazlası ile yapmak mecburiyetindeyiz. Biz bunu yaparken de çevreyi tahrip edemeyiz.

Gerek atık suları konusunda gerek hava kirliliğini önlemek için birtakım tedbirler almak mecburiyetindeyiz.

Öyle oluyor ki yatırımın kendisi kadar yatırımcının üzerine mali yük getiriyor, devlet olarak bu konuda muhakkak yatırımcının yanında olmak mecburiyetindeyiz.

Geçmişte ben bunu yaşadım. Ben tekstil mühendisiyim, tekstilde sizin yıkama-boyama üniteleriniz varsa suyu kirletirseniz o suyu temizledikten sonra deşarj etmeye kalktığınızda yaptığınız yatırım milyonları değil milyarları bulur.

Bu noktada iklim anlaşmasını önemsiyorum ama burada özellikle kalkınmış ülkelerin omuzlarındaki yükün hakikaten bedelinin kalkınmakta olan ülkelere teşvik babında kullanılmasının elzem olduğuna inanıyorum. Orada büyük bir imkan doğdu, havayı da suyu da kirlettiler şimdi kalkınmakta olan ülkelere o masrafı yüklememeleri icap eder.

Mutlaka bu bölgelerde yapılacak yatırımlara katkı sağlamaları icap eder. Bunun bir madde olarak anlaşmanın içerisinde derç edilmesi yeterli değil, bundan dolayı bu anlaşma enine boyuna tartışılmalı, incelenmeli ve zaaf noktaları belirlenmelidir. Bunun yanı sıra kalkınmış ülkelerin üzerindeki mükellefiyetleri yerine getirdikleri mutlaka takip edilmelidir.

Biz bunun için bu anlaşmanın ülkemiz tarafından, STK’lar tarafından yakından takibinin gerektiğine inanıyoruz, bunu da ifade etmeyi özellikle bir görev biliyoruz.

 

ASGARİ ÜCRET GÜN BE GÜN ERİYOR

Muhterem arkadaşlar,

Ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ve ekonomik durumu, en net şekilde en alt gelir grubunda bulunan asgari ücretlilerin hayat standartlarına bakarak anlaşılır.

Ülkemizde asgari ücretle çalışan emekçilerimizin geliri artık yıldan yıla bile değil, aynı yıl içerisinde gün be gün erimektedir.

Bir insanın aldığı ücret o insanın ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilmeli! Bunun iki seviyesi var; birisi açlık sınırı diğeri yoksulluk sınırı. Tekrar tekrar söyledik, esas olan yoksulluk sınırı olmalıdır. Bir insan yoksulluk sınırında maaş alıyorsa ihtiyaçlarını karşılayamıyor demektir.

Bir insanın asgari yoksulluk sınırında ücret alabilmesi konusunda hepimiz mükellefiyet altındayız. Özellikle de iktidarın! Ama iktidarın böyle bir gündemi yok.

Siz 19 yıl iktidarda kalacaksınız bu konuda bir santim ileri gitmeyeceksiniz. “Asgari ücret 19 yıl önce şu kadardı şimdi bu kadar, gözünüze dizinize dursun.” demekle bu iş çözülmüyor. Asgari ücret artıyor ama domates, ekmek vs. ne kadar arttı bunu hiç düşünmüyorsunuz.

Biz Saadet Partisi olarak her yıl asgari ücretin reel manada en az %5-7-10 artırılması gerektiğine inanıyoruz.

Bakınız;

-Ocak 2021 ortalama dolar kuru; 7,35 TL

-Bekar bir asgari ücretli için ödenen net ücret 2.825 TL; yani 384,3 dolar.

-Ekim 2021 ortalama dolar kuru 8,90 TL; maaş aynı fakat bu kez gelir 317,4 dolar.

Görüldüğü üzere asgari ücretlinin yılın başından bu yana kaybı yaklaşık 67 dolar.  Kayıp %17’nin üzerinde.

Gelir artmıyor, gider sürekli artıyor; bunun yanında sadece döviz kurundaki yükselişten dolayı bir çalışan %17 daha az kazanıyor; bunun en sade anlatımı budur!

“Amerika’nın, Avrupa’nın halini görüyorsunuz değil mi?" diye soranlar, “falanca ülkede durum şöyle” diye vatandaşımızı korkutmaya çalışanlar, asgari ücretlinin gelir kaybı için ne düşünüyorlar merak ediyorum...

HER YENİ GÜNE YENİ ZAMLARLA UYANIYORUZ

Meselenin bir diğer yönü de asgari ücretlilerimiz başta olmak üzere emeklilerimiz ve topyekun dar gelirli vatandaşlarımız büyümeden pay alamazken; zamlardan, fiyat artışlarından, güncellemelerden ve vergilerden paylarına düşeni fazlasıyla almışlardır.

Özellikle son yıllarda adeta her yeni güne yeni zamlarla uyanıyoruz.

Son iki yılın zirvesinde olan gıda enflasyonuna baktığımızda yıllık bazda zam gören bazı ürünler şöyle:
(TÜİK Ağustos ayı verileri)

lSalatalık %128        lTavuk eti %63,9      lAyçiçek yağı %60,9 lMargarin %53,8        lArmut %51,8           lDomates %49,6 lYumurta %49,3   lKuru soğan %36,9

İşin enerji tarafına baktığımızda ise tablo daha da vahim bir hale geliyor.

1 Ocak 2021’den Temmuz ayına kadar doğalgaza her ay %1 zam yapıldı. Temmuz ayında ise zam oranı %12 oldu.

Eylül ve Ekim aylarında her ne kadar mesken kullanıcıları için zam yapılmamış olsa da sanayi ve elektrik üreten santraller için %15 oranında iki kez zam yapıldı.

Ancak bu son iki zam da dolaylı olarak yine vatandaşın cebini etkileyecek zamlardır.

Elektrikte de durum benzerdir.

TÜİK verilerine göre; 2020 yılının sonunda 1 kilovatsaat başına 73,5 kuruş olan konut elektrik fiyatı 2021 yılının içinde bulunduğumuz ayında 91,56 kuruş olmuştur. Sadece on aylık artış %25 oranındadır.

Özellikle dar gelirli için elektrik ve doğalgaz zammı demek hayatının her alanını etkileyecek başkaca zamlar da demektir ve bu kışın çok sert geçeceğine işaret etmektedir.

 

BİRİLERİNİN PORSİYONU BÜYÜDÜKÇE, İNSANIMIZIN PORSİYONU KÜÇÜLÜYOR

Cumhuriyet tarihinde bir ilkin gerçekleştiğini ve kişi başına gelirin ilk kez 7 yıl arka arkaya düştüğünü daha önce belirtmiştik.

Yani; 2013-2020 yılları arasında kişi başı gelirin 3’te 1’i yok oldu.

Buna rağmen; en zengin %20’nin milli gelirden aldığı pay %46,3’ten %47,5’e yükselirken, en yoksul %20’nin milli gelirden aldığı pay %6,2’den %5,9’a düşmüştür.

Sürekli derinleşen fakirleşmeye, azalan kişi başına gelire, akıl almadık zamlara rağmen birilerinin porsiyonları ise büyümeye devam etmektedir.

Unutmamak gerekir ki haksız bir şekilde ve obezce birilerinin porsiyonları büyüdükçe; dar gelirlinin, asgari ücretlinin, çiftçinin, emekçinin, işçinin porsiyonlarının küçülmesi de kaçınılmazdır.

 

İKTİDAR "İŞİTME KAYBI" YAŞIYOR

Tabiri caizse iğneden ipliğe her şeye, her yeni gün yeni bir zammın geldiği ülkemizde, insanımız  3000 liraya hem kira ödemeye hem faturalarını ödemeye hem mutfak ihtiyaçlarını karşılamaya hem de çocuğunu okutmaya çalışıyor…

Asgari ücretli adeta “Squid Game” oyunundaymış gibi yaşam mücadelesi veriyor…

Her geçen gün alım gücü düşüyor… Markete, pazara gitmek daha çok zorlaşıyor. Bugün aldığı bir ürünü bir hafta sonra aynı fiyata alamıyor…

Türk Lirası sadece dolara karşı değer kaybetmiyor… Türk Lirası, 2021’de gelişmekte olan tüm ülke kurları karşısında değer kaybetti.

Ekonomik kriz ve iflaslarla adından söz ettiren Arjantin’in Pesosu dahi TL karşısında değer kazanıyor.

Türk Lirası 2021 yılında Rus Rublesi’ne karşı %24, 58, Bulgar Levasına karşı % 13,89, Şili Pesosuna karşı %3,9, Arjantin Pesosuna karşı %2,3 değer kaybetti.

Türk Lirası değer kaybettikçe evimizde yaktığımız elektrikten pazardan aldığımız meyve sebzeye, işe gitmek için verdiğimiz yol parasından yemek pişirmek için yaktığımız doğalgaza kadar her şeye zam geliyor!

İktidar ise tüm bu gelişmeler karşısında insanımızın her geçen gün daha da yükselen feryatları karşısında bir "işitme kaybı" yaşıyor!

SAADET PARTİSİ OLARAK ÖDEVLERİMİZİ ZAMANINDA YAPACAĞIZ

Biz Saadet Partisi olarak iktidara; durumun bildikleri gibi, sandıkları gibi ve inandıkları gibi olmadığını anlatmaya çalışıyoruz.

Çarşı-pazardaki durum bildiğiniz gibi değil!

KYK yurtlarında sandığınız gibi her şey güllük gülistanlık değil; gençlerimiz bu kez de yemek ve internet problemi yaşıyor.

İnandığınız gibi değil; Avrupa ve ABD bizi kıskanmıyor; keşke öyle olsaydı ama değil!

19 yıllık bir iktidar, şimdi seçime iki kala 3600 ek gösterge, EYT ve diğer birçok problemi çözeceğini söylüyor.

Tıpkı ödevini son güne bırakan bir öğrenci telaşıyla hareket ediyorlar ama ben şimdiden söyleyeyim; o ödev yetişmez!

Ve Saadet Partisi olarak biz, milletimiz tarafından yetkilendirildiğimizde ödevlerimizi günü gününe yapacağımızın sözünü veriyoruz.

Hayat pahalılığı ile mücadele edecek, insanımızın gelirini ve refah seviyesini artıracak, üretime öncelik verecek, dar gelirli vatandaşlarımızın da hakkını gözetecek, adil bir paylaşımı tesis edecek ekonomi politikalarını uygulayacağımızın sözünü veriyoruz.

Toplantımıza katılımınız için teşekkür ediyorum. Allah'a emanet olunuz...